SARRAF

14.2K 417 65
                                    

Başlama tarihinizi buraya bırakabilirsiniz.

🥳💃🏼🐣

askilav

*

SARRAF (1) - DEĞERLİ TAŞLARIN EFENDİSİ

"Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar."

Dirseklerimden tuttu, beni atik bir hareketle çevirdiğinde kollarımı arkamda birleştirmiş ve kitaplığın yanındaki duvara yaslamıştı ancak çarpmayayım diye elini de yüzümle duvar arasına koydu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dirseklerimden tuttu, beni atik bir hareketle çevirdiğinde kollarımı arkamda birleştirmiş ve kitaplığın yanındaki duvara yaslamıştı ancak çarpmayayım diye elini de yüzümle duvar arasına koydu. Hırsla soluklanırken bunu başaramadığım, maskesini açamadığım için kendime öfkelenmiştim.

Kulağıma eğildi, az önceki ısrarını devam ettirerek "Bu maske açılmayacak," dedi kızgın bir sesle.

Vücutlarımız neredeyse birbirine yapışıkken "Neyi saklıyorsun ki?" dedim. Anılar bir bir zihnime akın ediyordu.

Duvara yaslandığımız, onun göğsünün sırtımı ısıttığı bu an bile geçmişin içinde saklıydı. Hepsini en baştan bir daha mı yaşıyorduk? O zaman en sonunda ayrılık kaçınılmaz olmalıydı.

Soruma bir cevap vermeden "Yüzüme bakılmayacak," dedi yavaşça.

"Niye?" diye bağırdım ben de, bir süre sonra tüm kuvvetim bedenimden çekildi. Dimdik duran halim gitgide eriyen bir buza dönüştüğünde kendimi yere bırakmak istedim, acaba düşsem tutar mıydı? "Niye..."

Benim çöküşümle beraber arkada birleştirdiğim kollarımdan çekilip ellerini karnıma doladı, bana arkadan sarılmıştı. Güvenemediğim için kimseye dönmediğin sırtımı bir tek ona yaslardım, Uygar ise hiçbir zaman savrulmama izin vermeyecekmiş gibi sarılırdı. İşte tıpkı onun gibi güvenle sardı kollarını bana.

Maskesinden sızan nefesleri tenimi okşuyordu, şimdi silahımı çekip ona doğrultmam gerekirken şu sıcak soluğuna bile ne kadar ihtiyacım olduğunu düşünüyordum. "Uygar," dedim yalvarır gibi. "Gerçekten sensin değil mi?"

Kollarını sıkılaştırdı, ben de önümdeki bileklerini kavradım. Anahtar kilit misali birbirimize geçmiştik.

Onca nefret, onca özlem ve sayısız gözyaşıyla geçen zaman, bana kurduğu oyunlarla artık tehlikeli bir hal aldığında muhakkak karşı karşıya kalacağımızı kazımıştım aklıma; şimdiyse kolları arasındaydım, tıpkı eskisi gibi.

Tıpkı eskisi gibi... Eski.

Dilini diş etine vurup cık sesi çıkardığında buna itiraz etmişti. "Uygar sana sarılır mı sanıyorsun?" diye neredeyse fısıltıya yakın bir mırıltıyla kulağıma doğru konuştu, o bir şeyler söyledikçe saçlarım bir meltem gibi uçuşup önüme geliyordu. "Uygar sana sarılmaz, sarılamaz."

Kendini mi anlatıyordu yoksa bir başkasını mı?

"Bunu nereden biliyorsun?" Sesim çocukça çıksa dahi masum olduğuna inandığım hislerle sormaya devam ettim. Bu en şeffaf halimdi çünkü iki yıldan sonra ilk kez bir umuda tutunmuştum ama umut insanı aynı zamanda biilaç da bırakıyordu, kandırıyordu.

Ben hep yokluğuyla baş edebilirim sanmıştım, aramızda büyüttüğüm nefretle çarpışabilirim... Aptaldım. Hayat bu kadar büyük konuşacak kadar adil değildi, kader sözüme uymamış ve beni yüzüstü bırakmıştı düşürdüğü yerde.

Belimdeki silah bile tenime batıyordu yalan söyledin diyerek.

Hani namlu ilk fırsatta ona çevrilecekti?

Oysa asıl ben bir yalanla kalbimden vurulmuş gibi hissediyordum.

SARRAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin