"Sweet sugar candy man..." Bu babamın sesiydi ve ritim tutarak çantasını kenara koymak için eğidi.Artık rahatlamam gerekirdi değil mİ ama ben heyecanın son noktasına ulaşmıştım bile. Gözlerim kararmaya başladı. Tanrım tekrar siyah! Son hatırladığım yere çarpan kolumun sesiydi. Küçük bir acı ardından mermerin sert soğuğu.
"Herhangi bir ağrın var mı?" "Hayır,şu an iyiyim" Kaç saattir hastanedeyim bilmiyorum,tek bildiğim artık duvarlarımın üstüme geliyor oluşu. Ne kadar tahlil varsa hepsini yapmışlardı ve artık sadece eve dönmek istiyordum. Bir kaç dakika sonra babam geldi ve arabaya doğru yürümeye başladık. "Aldora bir sorun mu var?" "Sadece fazla panikle heyecan karışımı" "Daha ayrıntılı anlatmak ister misin?Kimdi o kapıyı çalan?" "Baba inan bilmiyorum." "Siyah zarfı gördün mü?" "Zarf mı? Bana gelen bir mektup mu var? "Kapı deliğinin üstüne yapıştırılmıştı.Üstünde adın yazdığı için açmadım.Büyük ihtimalle kapıyı çalan kişiden gelmiş bir mektup,son zamanlarda hayran mektupları almaya başlamış olabilir misin?" Babam bu lafın üzerine kısık sesle güldü. Biri benden hoşlansa kırmızı,pembe ve bunun gibi renkler tercih etmesi gerekirdi.Ayrıca sevdiğin kıza mektup yazma dönemini geride bırakalı yıllar olmuştu. "Peki ya nerde?" "Salonda masanın üstüne bıraktım" Zarfı deliğin üstüne bantlamak! Anlaşılan fazlasıyla cins bir insanla karşı karşıyaydım.
Babam arabayı park eder etmez arabadan fırladım. Annem eve gelmişti. İçeri girince beni soru yağmuruna tuttu. Sorular altında kalacağım bir çığ gibi üstüme geliyordu ve annem bu hızlı konuşmasıyla Eminem'le bile yarışabilirdi. Birkaçını geçiştirerek zarfı aldım , koşarak odama çıktım. Yatağımın üstüne zıplayarak oturdum.Siyah bir zarf ve içinden siyah bir kağıt... Kim gönderdiyse çok mu düşünmüştü acaba. Sayfa A4 büyüklüğündeydi ve ortasında bozuk bir el yazısıyla şunlar yazıyordu ;
Uyuyor,talih ona tuhaf davrandıysa da
Ölüverdi,meleğini kaybettiği sırada
Her şey kendiliğinden usulca oluverdi
Gündüz geldiği anda,gece çekilir gibi.
Kanım çekilir gibi olmuştu.Ellerim hiç durmadan titriyordu.Bu satırlar nasıl beni böylesine etkilemeyi başarmıştı?
Beynimdeki soruların ardı arkası kesilmeyen bir gece olmuştu. Gözlerim dinlenmek için uykunun şevkatli kollarını ararken, beynim buna karşı çıkıyordu. Cevap arıyordu. En sonunda yorgunluğa yenik düşüp huzursuz ve kısa bir uykuya daldım. Anlaşılan zorlu bir haftasonu olacaktı.
Cumartesi her zamanki klasikliği ile geçip gitmişti. Sıradan ödevler,okunması gereken kitaplar vs. Evet,kitap okumayı severdim ama klasikler ilgimi çekmezdi.
Ve tatilin son günü.Güneşli bir pazar gününe uyandım. Kitapçıya gitmem,okunması eziyet olan o kitaplardan almam gerekiyordu. Arabayla gidemezdim. Gideceğim yer fazlasıyla kalabalık ve otopark bulunmayan bir yerdi. Öğle saatlerinde evden çıktım. Biraz yürüdükten sonra metro istasyonuna ulaştım. Birkaç dakika sonra metro vagonunun raylar üzerindeki sesi gelmeye başladı. Kapılar "tıss" sesiyle açıldı. Öne doğru bir adım atmıştım ki biri bana sertçe çarptı. Elimdeki telefon birden havalanarak vagonun girişine düştü.Oradan vagonun altına kaydı. Yaklaşık 3 santimlik bir aralıktan telefonumun gitmesini izlemiştim. Sanırım sadece benim gibi eşi benzeri bulunmayan şanslılıkta birinin başına böyle bir olay gelebilirdi. Bana çarpan kişiyi görmek için kafamı kaldırdığımda uzun boylu, bakımlı saçları olan tahminen benim yaşlarımda bir erkek gördüm. Bakışları olaya anlam vermeye çalışıyor gibiydi ve gözleri ise eşi benzeri bulunmayan bir griydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT
Teen FictionSiyah kağıt paçavraları benliğimizi yutarken birbirimizi sindirdik. Suçlu en başından beri bizdik. Birbirimizin ölümünü izlerken çaresizdik.