"Kendine uyuyacak bir yer bul." Yaklaşık iki dakikalık sessizlikten sonra bunları söylemişti. Gözlerim büyümüş bir şekilde "Ben bunların..." "Açıklama yapma,sesin kulaklarımı tırmalamaktan başka hiçbir işe yaramıyor." diyerek lafımı ağzıma tıkmıştı. Benden nefret etmesini istemiyordum. Ben kötü biri değildim. Çadırımı beş dakika içinde kurmuştu ve kendisine dışarda yatacak bir yer hazırlamıştı.Yarın çok fazla yol yürüyeceğimizi ve başına bela olmamamı da söylemişti. Neden bana katlanacağını soracak olursanız; gizemli katilimiz yarın akşam gitmemiz gereken bir yeri şiirsel ifadelerle Dean'e ulaştırmıştı. Özellikle de birlikte olmamızı istemişti.
Uyuyamıyordum. Çadırdan çıktım. Soğuk havayı içime çektim. Dean'in yattığı yere doğru yürüdüm. Ayaklarım gitmeye çalışıyor,beynim çadırdan çıkmanın bile büyük bir hata olduğunu söylüyordu. İki saat önce yakmış olduğu ateşin yanına gittim. Dizlerimi karnıma çekip olabildiğince büzülerek oturdum. Dal parçalarının yanarken çıkardığı çıtırtıları dinledim.İçimde fırtınalar kopuyordu. Victoria ile mesajlaşmaları gözümün önünden geçti ardından Dean'in gözünden damlayan bir damla yaş... Kendimden nefret ediyordum. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Yıldızlar hiç görmediğim kadar fazla ve pırıl pırıldı. Aslına bakılırsa orman huzurluydu . Kötü olan,yalnızlığın kendi kendinizi sorgulamaya itmesiydi. O anda bir ses duydum. Bu Dean'in sesiydi. Talking To The Moon şarkısını söylüyordu. Sesi kadife kadar yumuşak,bir o kadar derinden ve hüzünlüydü. Çalının arkasına saklanarak Dean'i seyretmeye başladım. Başı hafif sağa yatık,bakışları dalgındı. Yüzü nemli görünüyordu. Ağlamıştı. Kollarını gövdesinde birleştirmişti. Bu yolculuğa Dean ile devam ederek ona daha fazla acı çektirmek istemiyordum.Evet,Victoria'yı ben öldürmemiştim ama ondan kalan hatıraları ben yok etmiştim. Belki de sabah erken saatlerde her şeyimi toplayıp tek başıma buradan gitmem en doğru karar olurdu. Dean'e ayak bağı olmamış olurdum. Gözlerindeki bana karşı nefreti görmek canımı yakıyordu. Sessizce çadırıma döndüm.
Etraf aydınlanır aydınlanmaz uyandım. Benim yolculuğum doğru yolu bulabildiğim sürece çok zorlu olmayacak gibiydi. Dean ise bilinmeze, kendisine göre Victoria'nın katiline gidecekti. İşine yarayacağını düşündüğüm bir kaç eşyamı bir torbaya koydum. Defterimden bir sayfa kopardım.
Yaptığım bir hataydı,biliyorum benden nefret ediyorsun.Sonuç olarak gidiyorum. Umarım katile ulaşırsın.İyi şanslar. ..
-Aldora
Düzgün yırtamadığım yamuk yumuk sayfayı torbanın üstüne bıraktım. Çadırımı topladım. Torbayı oraya koydum.Tüm gece boyunca Dean için dua etmiştim.Tanımadığım ama anılarını mahvettiğim bu gri gözler için...
Geceyi geçirdiğim yaşlı meşe ağaçlı alandan çıkacakken Dean'in sesini duydum. Beni görmüştü. "Sen, olduğun yerde kal." diye bağırıyordu. Koşmaya başladım. Ağaçların hepsi birbirinin aynısıydı.Sanki aynı yerde dönüp duruyordum. Bir süre koştuktan sonra izimi kaybettirdiğimi düşünerek durdum. Cebimden haritamı çıkarıp doğru yola dönmeliydim ama mükemmel bir sürprizle karşılaştım. Haritam yoktu. Cebime koyduğuma adım gibi emindim. Koşarken düşürmüş olmalıydım. Yerlere bakarak yürümeye başladım. İkinci adımımı attığımda ayağımın yanında bir et parçası gördüm.Daha dikkatli bakınca bunun yaşlı bir insan kolu olduğunu anladım. Tüm sesimle çığlık attım. Göğsüm korkuyla inip kalkıyordu. Soluk alıp verişim fazlasıyla hızlanmıştı. Geri çekildim.Gözlerimi ellerimle kapattım,bu kabusun bir an önce bitmesini istiyordum. "Sen, ne yapmaya çalışıyorsun? " biri kolumu sertçe dürtüyordu. " Dean..." devamı gelmemişti,sesim yaşadığım şokla yok olup gitmişti. Elimle gördüğüm şeyin oldu yeri işaret ettim. Dean "Ne?" dedi. Konuşmaya çalıştım. Ağzımı oynatıyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Dean gösterdiğim yere doğru ilerledi. Bir anda yüzü bembeyaz oldu. Adımlarına dikkat ederek biraz daha yürüdü. Yüzünde kısa bir süreliğine dehşet ifadesi belirdi. Uzun süre gözleriyle yerde bir şeyi inceledi. Sonra yanıma geldi. "Öldürüleli uzun süre olmuş,onun cesedi ve daha fazla insanın ölü bedeni de yakınında.Bir tanesi büyük ihtimalle bu geceyi sabaha bağlayan zamanda öldürülmüş." Hafif bir rüzgarla burnuma berbat bir leş kokusu dolmuştu.Biraz önce Dean 'in baktığı yere gittim. Kolu kopan beden hayatını kurtardığım yaşlı kadınındı.Üstünde o günkü elbisesi vardı. Delirmiş gibiydim.Öfkeyle Dean'in yanına dönerek "Bizi çağırdığı yer burasıydı.Dün dibimizde birini öldürdü ve buna engel olamadık." sesim boğazımı parçalarcasına bir acıyla çıkmıştı. Dean gözlerini kıstı. O tanıdık nefret dolu ifadesi tekrar oluştu. Gözlerini kısarak "Seni ve beni birlikte istediğini bilerek sırf bir tavuk kadar korkak olduğun için evine ulaşmak umuduyla kaçıyorsun ve gelip bir ölümü durduramadığın için burada üzgün taklidi yapıyorsun." sesi gitgide daha sert çıkıyordu. "Sen ölümün ne olduğunu bilmezsin sadece başkalarının mesajlarını karıştırmayı ve onları silmeyi becerebilirsin. " Olduğum yere sinmiştim. Haklıydı,buraya geldiğimden beri yaptığım şeyleri özetlemişti. "Ben senin nefret ettiğin" kendimi göstererek "Bu şeyi ortadan kaldırmak istedim sadece" Gözlerim dolmuştu. "Sana daha fazla acı çektirmek istemiyordum." dedim. " Sakın bana üzüldüğünü söyleme çünkü senin gibi birinin bana acıdığını görmek dünyadaki en aşağılık durum". "Yanlışlara bu kadar mı tahammülün yok! " " O mesajları bilerek sildin." Kan beynime sıçramıştı. Demek en başından beri böyle düşünüyordu.Beni mesajları silecek kadar aşağılık görüyordu. " O telefonu aniden elimden çekmemiş olsaydın benim de elim kayıp mesajları sil tuşuna basmazdı." Telefonunu cebinden çıkararak bir ağacın gövdesine fırlattı. "Hadi buna da elinden kaymak desene,belki daha inandırıcı olur." diye bağırdı. Harika!Telefonun çektiği bir yer bulup polisi arama umudum da şu an yerde parçalara ayrılmış haldeydi. Haritam da kaybolduğuna göre elde var sıfır...
Bitmek bilmeyen sessizliğin sonunda Dean "Şu lanet haritanı çıkarsan da şu işi bir an önce halletsek dedi.Kim bilir haritayı kaybettiğimi öğrenince ne tepki verecekti. "Çıkaramam" dedim. "Yaptıkların yetmedi bir de senin keyfine göre hareket etmemiz mi kaldı? " dedi. "Haritam kayboldu " diye bağırdım. Dean yüksek sesle küfretti. Hızlı adımlarla bir ağacın yanına doğru yürüdü. Aynı anda "Yanımdan ayrılmak gibi bir salaklık yaparsan yemin ederim burada cesedini bile bulamazlar." dedi. Hızlıca nefes vererek onu takip ettim. Ağacın etrafında döndü. Hafif yosunlu kısmını görünce durdu. Yosuunların olduğu yerden yola baktı. "Beni takip et" dedi. Bir süre yürüdük. Bir şelalenin önüne çıktık. Su mükemmel bir güçle yukarıdan aşağı dökülüyordu. Normal zamanda olsa burada yüzmek isteğiyle yanıp tutuşurdum ama şu an canım sadece bir taş bulup üsütnde somurtarak oturmak istiyordu. Önümdeki aceleci varlığın hiç mola vermeden yürüyeceğini düşündüğüm için bir an bile durmadım ama o akan suya bakıp tişörtünü çıkardı. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Acaba yemeyip içmeyip kas mı çalışmıştı. Gözlerimi ondan ayırmak için elimden geleni yapıyordum ama bakmamak mümkün mü? "Ne bakıyorsun,hiç mi erkek görmedin?" dedi. Bu lafın üstüne pancar rengine dönerek kafamı çevirdim. Tamamen ters bir tarafa bakarak "Sence yüzmenin zamanı mı?" dedim. "Yüzmek mi, pislikten kokmak hobilerin arasındaysa orada bekle. Ben birazdan gelirim." dedi.Yaklaşık üç gündür yıkanmıyordum. Ormanda olduğum süre boyunca tenimin rengi bile koyulaşmıştı. Kafamı tekrar ona çevirdim. Kayaların üstüne çıkıp oradan balıklama atlayışını seyrettim . Kollarını kafasının üstünde birleştirdiğinde tüm kaslarının kasılması ve kusursuz bir şekilde suyla buluşmasını görünce rengim mora döndü. Gerçekten tartışılamayacak kadar mükemmeldi. Bir süre kulaç attı sonra saçlarını savurdu. Benim onu bir an bile gözlerimi ayırmadan izlediğimi görse acaba ne tepki verirdi. Ki gördü de... " İzlemek yerine gelsen de en azından ter kokunu çekmesem "dedi. Ter mi kokuyordum? Ah,hayır berbat haldeydim! "Kıyafetlerimle giremem,kurumaları çok uzun sürer" dedim. Dean hiçbir sorun yokmuş gibi "Sana kıyafetlerinle girmeni söyleyen olmadı." dedi. Tabii kendisi şortla,rahat rahat üstünü çıkararak girmişti. Benim en iyi ihtimalle iç çamaşırlarımla girmem gerekiyordu. "Sen çıktıktan sonra girerim." dedim. Alay ederek " On altı yaşında bir bebeksin" diye karşılık verdi. İçimden Dean'e sövüyordum. Bir an önce çıksa da sonra ben girsem diye düşündüm ama halinden gayet memnun görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT
JugendliteraturSiyah kağıt paçavraları benliğimizi yutarken birbirimizi sindirdik. Suçlu en başından beri bizdik. Birbirimizin ölümünü izlerken çaresizdik.