Gözlerimin içine bakarak "Pardon"dedi. Sesinde pişmanlık yoktu. Aslına bakılırsa duygu olduğu söylenemezdi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi boş bir yere oturdu. Cevap vermemiştim. Hem ne diyebilirdim ki daha dün tamirden gelen telefonum için cevap vermem gereken tek kişi babamdı. Oturulacak yer kalmamıştı. Kendime tutunacak bir yer buldum ve telefon katilimi incelemeye başladım. Düzenli olarak spor yaptığını belli eden kaslı,dinç ve güçlü bir vücudu vardı. Yüzüne tekrar baktığımda çok düzgün yüz hatları olduğunu gördüm,sanki özel olarak ağız,burun ve ağız seçmişsiniz gibiydi. Kusurunu aradım ama ayrıntılı bir incelemeden sonra pes ettim. Kulağında ne kepçelik ne de burnunda şekilsizlik vardı. Bakışları hiç görmediğim kadar etkileyiciydi. Gözleri hafif kısık yarı dalgın yarı düşünceli halde camdan bakıyordu. Sanki bu dünyadan değildi. Etraftan kendini tamamen soyutlamıştı. Aslına bakılırsa bu da işime geliyordu. Ona rahatlıkla bakabiliyordum. Yaklaşık on dakikadır aynı alanda olmamıza rağmen bir kere bile bakmamıştı. Vagondan ineceğim yerin anonsunu duyduğumda çıkışa yöneldim. Telefon katilim de yavaşça doğruldu. Demek ki onu görebileceğim daha fazla zamana sahiptim.
Binenler ve inenlerin oluşturduğu kalabalıkta kendimi kaybetmenin korkusuyla ilerliyordum. Hızlı adımlarla metrodan temiz havaya çıkabilmeyi başardım. Güneş gözlerimin içine işliyordu. Hava hafif rüzgarlıydı. Bu tür havaları çok severdim. Doğuştan turuncu saçlarım kendini olabildiğince sergileyebiliyordu böyle zamanlarda. Bir meydandan geçtim Kitapçı tam karşımdaydı. İçeri girdiğimde kahvenin davetkar kokusuyla karşılaştım. Klasiklerin bulunduğu yere doğru ilerledim. Raflara teker teker baktım.Victor Hugo'nun kısmına geldim. En sonunda ortadaki standda Sefiller yazısı gözüme çarptı. Almam gereken kitap buydu. Standdan kitabı tam alacağım sırada başka bir el kitabı çekti. Sinirlenmiştim, aslına bakılırsa kitaba daha dokunmamıştım ama anladığım kadarıyla tek kalmıştı. Kimin benden daha önce davrandığına bakınca bir çift gri gözle karşılaştım. Evet, bu O'ydu. Kapağı ve sayfaları dikkatle inceliyor, arasıra kafasını aşağı yukarı onaylarcasına sallıyordu. Sınavı geçmem için özetini değil kitabın kendisini okumam gerekiyordu. Yakınlarda da başka kitapçı yoktu. "Pardon ,bu kitabı alacak mısın?" Kafasını kitaptan yavaşça kaldırdı ve beni süzerek "Belki evet belki hayır.Neden sordun?" "O kitaba en kısa zamanda ihtiyacım var" "Peki,bu beni ilgilendirir mi?" Açıkçası böyle bir cevap beklemiyordum. Kaşlarını hafif kaldırmış ve gri gözleriyle direk gözlerimin içine bakıyordu. Kalbim deli gibi atmaya başladı. Sesimin içime kaçtığını biliyordum ama ne yapabilirdim, karşı konulamaz derecede yakışıklıydı. "Sorun ilgilendirip ilgilendirmemesi değil benim sadece bu kitabı okumam..." sesim git gide alçalıyordu. Neyse ki sesim kaybolup gitmeden kitabı bana uzattı. "Alabilirsin,ben daha önce defalarca okumuştum." Madem almayacaktı niçin bu kadar uzatmıştı ki. Salak bir gülümsemeyle teşekkür ettim. Niye gülmüştüm ki çocuk benim varlığımdan bile haberdar değil gibi davranıyordu. Yaptığım saçma davranışın üzerine kasaya gittim. Kasadaki adam ödediğim parayı alarak, kitabı poşete koydu. Eve dönmek üzere metroya ilerledim. Metronun girişinde gözleri isli, kıyafeti eski püskü bir adam vardı. Elinde koyu renkli bir paket tutuyordu. Topallayarak üstüme yürüdü. "Gel benimle güzelim" dieyerek birden kolumu tuttu. Adama bir taraftan tekme atmaya çalışıyordum, bir taraftan başım dönüyordu. Kolumdan ve belimden öyle bir güçle tutuyordu ki morardığına dair iddiaya girerim. Geri kalan tüm kuvvetimle son bir tekme savurdum ama ıskalamıştım. Adam ağzıma doğru bir mendil tutmaya çalıştı.Kollarımla ittirmeye çalışsam da etki etmedi. O anda arkamda bir hareketlilik hissettim. Adamın beni sıkan kolları aniden gevşemiş kurtulmama izin vermişti ve adam birden yere yığılmıştı. " Dikkatli olsan iyi edersin."Arkamda yeşille karışık yoğun gri gözleriyle kitapçıda ve metroda gördüğüm çocuk duruyordu. Beni sıkan adama yumruk atmıştı. Sol eliyle sağ elini ovuyordu. "Ben ... ben böyle bir şey olacağını düşünmemiştim. " ""Bundan sonra düşünsen senin yararına olur" Üst üste beni tersliyordu fakat önemli değildi Hayatımı kurtarmıştı. "Ben Aldora" Tokalaşmak için elimi uzatmıştım. "Tamam" demekle yetindi. Sonra hiçbir şey demeden hızlı adımlarla yürüdü. Adını öylesine merak ediyordum ki. Koşarak ona yetiştim,önüne geçerek "Adını söyleseydin bir şey kaybetmezdin" dedim. Yüzünde sıkılmış bir ifade vardı. İç geçirdi. "Biraz önce adamın yaptığı şey ile şu an senin bana yaptığın arasında bir fark yok biliyorsun değil mi ? " dedi. " Seni taciz ettiğimi mi ima ediiyorsun?" "Hayır,direk açık açık söylüyorum" Sonra arkasına bir an bile bakmadan gitti. Lafları bir tokat gibi ağır gelmişti. Çaresiz bir şekilde evimin yolunu tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT
Teen FictionSiyah kağıt paçavraları benliğimizi yutarken birbirimizi sindirdik. Suçlu en başından beri bizdik. Birbirimizin ölümünü izlerken çaresizdik.