Aradan iki gün geçmişti. Montumun cebinde bulduğum kağıtta kroki dışında pek bir şey yoktu. Krokinin altında yarının tarihi yazıyordu. Evimize 4-5 saat uzaklığındaki bir orman işaretlenmişti. Bende ne gidecek yürek vardı ne de güç. Deli gibi öksürüyordum ve dün gece ateşim 40'a kadar çıkmıştı. Şehirdeki araba kazası sonucu ölen sayısı gittikçe artıyordu. O ormana gitmeliydim,bu notları gönderen adamı bulmalıydım, benimle ve insanlarla olan sorununu öğrenmeliydim. Aynanın karşısına geçtim. Yüzüm bembeyaz, ruhsuzdu. Tüm kaslarım ağrıyordu. Kroki gözümün önündeydi. Hayatımda ilk kez cesaretli olmalıydım. Evet,yapabilirdim. Kendime güvenim beni iyileştirirdi.Cesaretim korumam olurdu. Odamda gördüğüm önemli eşyaları (kitap,kulaklık,mp3 çalar...) çantaya doldurdum.. Geçen sene kamp yapmaya götürdüğümüz çadırı aldım. Mutfaktan kuru gıdalar,çakmak,ilaç ve el fenerini de koydum. Akşam yemeğinde annemlere okul gezisine gideceğim gibisinden yalanlar uydurdum. Furry'i son bir kez kucakladım.
Sabah olunca okuldan arkadaşım beni ormana bıraktı. Sonunda yaptığım gerizekalıca davranışın sonucu olarak ormana geldim. Kendime kızıyordum. Daha şimdiden pişman olmuştum. Cebimdeki haritaya bakarak ilerliyordum. Hava ılıktı. Normal zamanda olsa bana huzur verecek kuşlar şu an cenaze marşımı söylüyordu sanki. Yaklaşık 2 saatlik yürüyüşün ardından mola verdim. Bacaklarım hastalığın etkisiyle zonkluyordu. Gözlerim ise etrafta bulunan polenler yüzünden yanıyordu. Akan gözyaşları yüzüme uzun süredir ağlamışım gibi bir hava veriyordu. Yere oturdum. Biraz kafa dağıtmak ve eğer dönebilirsem sınavdan kalmamak için "Sefiller"i okumaya başladım. Son 10 sayfam kalmıştı. Son sayfalara gelince bir şiir gördüm;
Uyuyor,talih ona tuhaf davrandıysa da
Ölüverdi,meleğini kaybettiği sırada
Her şey kendiliğinden,usulca oluverdi
Gündüz geldiği anda gece çekilir gibi.
Bu şiir bana gelen siyah zarftaki şiirle aynıydı. Beynim ağırlaşmaya başladı. Sorular kafamın içinde kendilerine cevap bulmak için depar atıyordu. Sonra aklıma gri gözler geldi. Bu kitabı benden önce almıştı ve defalarca okuduğunu söylemişti. Kitaptaki diğer notu da ondan başka yazabilecek biri yoktu. Artık emindim. Bu yazıları bana gönderen O'ydu. Ağır bir ihanete uğramış gibiydim. Bunu nasıl yapardı? Ellerim titriyordu. Buraya beni o çağırmıştı.
Hava kararmıştı. Öğle saatlerinden beri bu ormanda gökyüzüne hasret kalmıştım. Tahminime göre krokide işaretli yere 100 metre uzaklıktaydım. Biraz daha yürüdükten sonra bir boşluğa çıktım. Etrafta hala ağaçlar vardı fakat daire şeklinde bir alan boyunca seyrekti. Ortada çok yaşlı bir meşe ağacı vardı. Ağaca yaklaşınca üstünde yıldıza benzer işaret olduğunu gördüm. Beni çağırdığı yer işte tam da burasıydı. El fenerimi yaktım. Etrafa bakındım. Sağ taraftan, çok uzak olmayan bir yerden yaprak ezilme sesi duydum. Feneri oraya döndürünce bir insan silueti koşarak uzaklaştı. Çok korkmuştum. Gözlerimle hızlı hızlı etrafı tararken omzumda bir dokunuş hissettim. Dirseğimi hızlıca arkaya götürünce "AHHH!" diye bir ses geldi. Bu ses daha önce duyduğum,tanıdık bir sesti fakat bu sefer duygu doluydu. Feneri arkama çevirince büyümüş gri gözlerle karşılaştım.
Duygularım en az kafam kadar karışıktı. Yarı hayranlık,yarı korku ve yarı nefretle; "Sendin!" diye bağırdım. "Ne bendim?" sesi çektiği acıyı hissettiriyordu. Işığı gözlerinin içine tuttum. "Beni buraya getiren,insanları öldüren. Sen berbat bir katilsin." Kolunu karnına bastırıyordu. Ne kadar sert vurduysam onu bu hale getirmiştim. "Ben o bahsettiğin lanet katil için buraya gelen salağım sadece." "Sen... Nasıl yani?" "Etrafı acı yüzünden zaten mor görüyordum ışığı tutmaya devam edersen kör olacağım." Feneri gözlerinden çektim. "Sana hala inanmıyorum." Bu lafımı duyunca gözleri ateş saçmaya başladı. Kolunu karnından çekerek üstüme yürüdü. Şu haliyle her zamankinden güçlü görünüyordu. "Hadi ben katilim ve o kadar psikopatım ki başka insan bulamayıp gecenin bu saatinde seni hem de SENİ buraya çağırdım. İnandırıcı oldu mu?" Evet,yanlış şeye inanmıştım. Katil kesinlikle o olamazdı. Özür diler gibi bir yüzle "Ama niye buradasın?" diye sordum. Sesim fazlasıyla güçsüz çıkmıştı. "Siyah zarf,gereksiz notlar ve amaçsız bir kroki." "Katilin ben olmadığımı nerden biliyorsun?" dedim. Yüksek sesle kahkaha attı. Sesi ormanda yankılanmıştı. "Sen mi?Gerçi benim gibi şanssızın senin gibi katili olur ama bakışları bile bir sincap kadar ürkek olan sen... imkan vermiyorum." Korktuğumu o kadar mı belli ediyordum? Açıkçası alınmıştım. Sırtımı heybetli meşe ağacına dayayarak oturdum. Başımı dizlerimin arasına koydum. Yorgunluktan ölmek üzereydim. Yanımda bir sıcaklık hissettim. Kafamı kaldırdığımda onun da yanıma oturduğunu gördüm. Aramızda çok fazla mesafe yoktu. Tüm bu davranışlarından sonra aramıza duvar örmesini beklerdim. "Ne oldu?Çok mu garip görünüyorum." dedi. Kaşlarımı çattım. Gereksiz bir panik dalgası yüzüme vurmaya hazırlanıyordu. "Adın ne ?" Hayır,bunu ben mi sormuştum hem de şu anda. "Söylemezsem evime kadar takip ediceksin değil mi?" Yanaklarım kızardı. "Dean" dedi. Her zamanki gibi saçmalamayı başarmıştım. Hiçbir şey söylemeden çantamdan çadırımı çıkarttım. Kurmaya başladım. Çok karışık görünüyordu. Kendi başıma kurmam imkansiz gibiydi. "Ee,soyadımı sormayacak mısın?Dean ismiyle facebookta bulman çok zor" dedi. Elimdeki çadırın sopalarını yere attım,direk gözlerinin içine bakarak; "Senin hakkındaki bilgilere ve sana ihtiyacım yok" "Tamam o zaman ben gidiyorum.Burada katil tarafından 32 yerinden bıçaklansan da umrumda olmazsın." Ayağa kalktı. Dehşete düşmüştüm. Ormanda gecenin bu saatinde tek başıma ne yapardım? ama gurur meselesi haline getirmiştim. Gitme diyemezdim. Bir an bile arkasına bakmadan uzaklaştı. Ağacın altına tekrar oturarak ağlamaya başladım. Burada kalmaya dayanamazdım. Elimi alnıma koyarak ateşim var mı diye kontrol ettim. Adeta yanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT
Teen FictionSiyah kağıt paçavraları benliğimizi yutarken birbirimizi sindirdik. Suçlu en başından beri bizdik. Birbirimizin ölümünü izlerken çaresizdik.