Kulağımdaki uğuldamalar dinmek bilmiyordu. Yine Üşüdüğümü hissettiğimde göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Kural bir çöl gibi olan kırı dudaklarım,yağan yağmurla ıslanıyordu. Sesleri algılamaya çalışıyordum ama nerede olduğumu idrak edememiştim.
Gözlerimi yavaş yavaş açmaya başladığımda simsiyah gökyüzü ile karşılaştım. Hep gökyüzü böyle olsa bana küserdi. Ne zaman gökyüzünü bu haliyle sevsem o kabul etmezdi. Darılıdı bana. Hiç yıldız yoktu ve gökyüzü saklanmayı tercih ederdi bu zamanlarda. Ama onu sadece ben görürdüm bütün çıplaklığıyla. Ruhumun yorulduğunu hissetsem de bedenim o kadar yorgun değildi. Bu sayede doğrulup etrafıma bakındım. Yerden destek alıyordum ki,toprağın üzerinde olduğumu fark ettim. Ve hala kanayan parmağımı.
"Uyandın demek." Sert sesle doğrulup arkama baktım. Emre tüm sertliği ile yanıma oturduğunda olduğumuz yerin mezarlık olduğunu görünce korku artık bedenimi ele geçirmişti.
"Ne işimiz var burda? Ne istiyorsun sen benden? Ne istiyorsun bizden?" Eliyle çenemi kavrayıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Acı çekmeni istiyorum. Hem de en derinden." Dediğinde gözlerimi kara gözlerinde gezdirdim. Çenemi hızla bıraktığında afallasam da gözüm Emre'nin dolan gözlerine takıldı. Başıyla bir yeri işaret ettiğinde o yöne baktım. Mezar taşına kazınmış isim,kanımı donduracak cinstendi.
Belkıs Değirmenci
Hafızamda bir şeyler canlanıyordu. Ben olayları birbirine bağlarken Emre'nin sesini duydum.
"Ölüm yıl dönümü bu gün. Kalbimdeki kraliçem,dünyam,küçük kızılım." Duyduklarım karşısında şoka girerken yapan yağmur Emre'nin gözyaşlarını saklıyordu. Sessiz ağlıyordu. Mezar taşına yaklaştı. O yaklaştıkça kalbimdeki yük daha da büyüdü. Mezar taşının yanında küçük bir gül vardı. Onu okşadı ilk önce. İsmin yazdığı bölgeyi okşayıp dudaklarına götürdü elini. Sonra göz yaşlarını sildi.
"Bak kızıl kraliçem. Kader ortağını getirdim. Ondan intikamımı alıyorum. Acı çekiyor. Cennetinde rahat mısın? Hani sen seversin ya sakız. Kırmızı olanından. Çiğniyor musun orda? Yine küçük yüzün kadar şişirip patlatıyor musun? Ben sana getirdim iki tane. Biri senin biri benim. Sen benimkini de gizlice yerdin hatırlıyor musun? Sonra seni kovalardım. Şimdi bunlar olmuyor ama acı çektiğin gibi çektiriyorum." Kalbi kırıktı. Sevdiği kadın onu terk etmişti.
"Emre..." Diye konuştum,bitkin bir sesle.
Gözlerindeki yaşları avuç içleriyle sildikten sonra bana döndü.
"Sana demiştim Nazlı. Bu hikayenin sonu iyi bitmeyecek. Çünkü zengin prens,kardeşinin prensesini öldürdü. Artık o Prenses yok Nazlı..."
Bedenimin hissizleşttiğini hissediyordum. Ellerimin üşüdüğünü,göz kapaklarımın ağırlaştığını hissediyorum. Beynimde Emre'nin yakarışları yankılanıyordu. Fısıldayarak yakarıyordu sevdiği kadına. Prensesine. Kötü kalpli prens... Cayır cayır yanıyordu ateşler içersinde.
"Eğer bana şu an acırsan,bu masalın sonunu burda bitiririm."
Sesleri belli bariz ayırt ediyordum. Kalbimdeki leş,yağan yağmurla toprağa düşmüştü. O da masumdu. O da büyüyecekti.
"Sus."
Üşüyen ellerimle yerden destek alarak ayaklandım. Gözlerimde gereksiz bir gölge duruyordu sanki. Yaklaşıyordu,adım adım.
"Git!" Nefesim kesilene kadar bağırdım.
Boğazımdaki acıyı unutmak için yutkunamıyordum bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ.
Teen Fiction© Tüm hakları saklıdır. "Nefesinden bir kadeh bana ayır. Her özlediğimde içer içer sarhoş olurum." • Geçmişin izleri o cezbedici kara gözlerinin içindeydi. Muhtaç olduğu şey,kalbindeki kördüğümleri yok etmekti. O,gökyüzüne çok darılırdı. Bazen küse...