-2- "Özlem"

3.8K 105 50
                                    

Pencerenin önünde yağmuru izlerken, içim özlemle doluydu. Annemi, babamı, abilerimi. Emir'i... Hepsini o kadar çok özlemiştim ki... Özlem kesinlikle insanın içini yakan ve yavaş yavaş tükenerek ölmenize neden olan bir duyguydu.

Onlardan ayrılalı tam 29 gün olmuştu. Bu süreç içinde Emir'i yalnızca bir kere aramıştım onda da telefonunu başka bir kadın açmıştı.

Flashback

Bir elim karnımı şefkatle okşarken ben de bebeğimin bana tutunduğu gibi onun varlığına tutunuyordum özlemden ölsem de. Emir buraya vardığımızdan beri bir kez olsun aramamıştı, kapıda dikilen adamların ona sağlığımın nasıl olduğunu ilettiğini tahmin edebiliyordum fakat insan hiç mi aramazdı?

Gerçi ondan aramasını beklemek büyük aptallık olurdu. O Nihan'a olan saplantısına mahkumdu. Onu kaç defa Nihan'a olan saplantısından kurtarmaya çalışmıştım, her seferinde beni tehdit ederek susturmuştu. Tek gayem onun iyileşmesiydi. Başka hiçbir şey umrumda değildi. Onun uğruna ailemi kaybetmiş, kapının önüne koyulmuştum. Anne özlemiyle yanarken bile yine onu istiyordum. O ise Nihan'ı. Hayatı boyunca yalnızca abime aşık olan, ona merhamet bile göstermeyen Nihan'ı... Bazen düşünüyordum, acaba Emir, Nihan'ı tanımasaydı nasıl olurdu diye de... Bir cevap bulamıyordum.

Yine gözümden yaşların süzülmeye başladığını fark edince aniden onu aramaya karar verdim. En fazla ne diyebilir, nasıl canımı yakabilirdi ki? Onu aradım. Telefonu tanımadığım bir kadının açması en beklemediğim şeydi. Benim tenime dokunuşlarını unutup, bizim tutkumuzu hiçe sayarak nasıl başka birine teslim edebilirdi kendini?

"Alo, kimsiniz?" demeye devam etti o yabancı kadın. Cevap vermedim, ne cevabı verecektim ki sahi? Kimiydim ben onun? Metresi. Onun bana verebileceği tek sıfat buydu. Bir de annelik tabi.

Gözyaşlarımı silip, telefonu kapatınca karnıma giren sancıyla öylece kaldım. Hayır hayır hayır... Onu kaybetmezdim değil mi? Bırakmazdı beni o, babası gibi yapmazdı.

Yapmadı da...

-Flashback son-

O gün kendi kendiliğine sancım geçmişti, oğlum da ben de gayet iyiydik bu özlemimiz dışında. Bir de suçluluk duygusu vardı. Ozan'ı öldürmem.. Ben bir katildim. Aynı zamanda abisine ihanet eden, koşulsuzca Emir'e tutsak olan bir kadındım ben.

Zaten tüm savaşlarım da hem Emir'i hem de ailemi kaybetmemek için değil miydi? Ama kaybetmiştim işte. Geride ihanet ettiğim ailemi bırakmış, yanıma Emir'i alamamış, yalnızca ona olan kara sevdamı ve çocuğumuzu alabilmiştim.

Kapının zili çalınca yine o adamların bir ihtiyacım olup olmadığını sormak için çaldığını düşünüp kapıyı açtım.

Fakat karşımda ellerini siyah pantolonun cebine sokmuş, yakıcı bakışlarıyla bana bakan Emir'i bulmak en son beklediğim şeydi. Şaşkınlığımı gizleyemeden ben de ona baktım, o kadar özlemiştim ki boynuna atlamamak için zor tutuyordum kendimi. Ona her sarıldığımda kollarının bana dolanmaması ve telefondaki o kadının kulağımda çınlayan sesleri kendimi tutmamın en büyük nedenleriydi.

Ona sarılmamama şaşırmış olmalı ki tek kaşını kaldırarak bakmaya başladı bu sefer bana. Sonra da içeri girip, elini kapının kolunun üzerindeki elimin üzerine koyarak kapıyı kapattı.

"Adap-ı muaşeret sıfır, küçüğüm. Sınıfta kaldın."

"Tüh, çok üzüldüm Emir Kozcuoğlu'nun bir dersinden sınıfta kaldığım için." Şaşkınlığımı, hüznümü ve ona olan özlemimi bir kenara bırakıp gardımı giyerek konuşmuştum.

Sana TutsağımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin