Bölüm şarkısı:Cem Adrian-Ben Seni Çok Sevdim
Sabah tuvalete gitmek için yataktan kalktığımda Emir'in üstünün açıldığını görüp, örtüyü üzerine örtmemin ardından yanağını öpmeden edemedim. Gün geçtikçe ona hissettiklerim daha da yoğunlaşıyordu. Bir kadının sevdası her gün daha da artar mıydı? Benimki artıyordu işte.
Tuvalette ihtiyacımı giderip, odaya geri döndüğümde uykum kaçmış, aynı zamanda da acıkmıştım. Ev sıcak olduğu için üzerime yazlık kısa bir elbise geçirdikten sonra mutfağa gidip üçümüze güzel bir kahvaltı hazırlarken Emir'in arkamdan karnıma ellerini dolamasıyla korkunca "Şşt oğluma sarılıyorum küçüğüm." deyip, boynumu öptü. "Sana da günaydın Emir." derken doğradığım domatesleri bırakıp ona döndüm. Onunla tezgah arasında sıkışmıştım ama karnıma baskı yapmayacak şekildeydi temasımız. "Kahvaltı hazırlıyorsun sanırım?" diye sorunca kafamı sallayarak onayladım onu.
Beraber kahvaltı ettikten sonra Emir tekneyle açılmayı teklif etmişti. Seve seve kabul ederken oldukça mutluydum. Hava sıcak olduğu için üzerimi değiştirmeye gerek duymadım. Emir "Hazır mısın?" dediğinde telefonumu alıp yanına giderek "Hazırım," dedim. Şöyle bir üzerimi süzüp bana baktığında memnuniyetsizliği yüzünün 🈺ifadesinden belliydi. "Üzerini değiştirmemişsin?" derken gözü eteğimin bittiği yerdeydi. Öyle aşırı kısa bir elbise de değildi, neden öyle baktığını anlamamıştım.
"Hava sıcak olduğu için değiştirmedim,"
"Hava o elbiseyi giyecek kadar sıcak değil Zeynep, değiştir." Kıskandığını hissederek ona göstermeden gülümsedim. Zaten kıskandığını söylesem de kabul etmeyecekti.
"Emir sıcak diyorum, bu elbiseyle gitmek istiyorum."
"Değiştirmek için 2 dakikan var, burada bekliyorum."
"Değiştirmezsem?" diye sorduğumda koltuğa yayılıp rahatça "Gitmeyiz." dedi. "Çok kötüsün," deyip üzerime bu sefer kırmızı uzun yazlık bir elbise geçirdiğimde itiraz etmedi. Üzerine kot ceketimi de giyince limana doğru yol almaya başladık. Yol üzerinde markete uğrayıp akşam için birşeyler alırken Emir kendisi için şarap almıştı. Bu kadar çok içki tüketmesi onun için endişelenmeme sebep oluyordu. İçmemesini söylesem bile beni dinlemeyeceğinden emindim.
Limana geldiğimizde benim poşetleri taşımama izin vermeden hepsini taşımıştı. Yata yaklaştığımızda beni ilk öptüğü günkü yat olduğunu fark edince bir burukluk yaşamadım. Gerçek bir ilk öpüşme değildi, onun koyduğu kurallara göre oynanan bir oyunun içine düşmüştüm ben o zaman. O zamanlar bana birisi birkaç yıl sonra karnında onun oğlunu taşıyacaksın, dese inanmazdım ama şu an gerçekti işte.
Ayakkabılarımızı çıkarıp, yata binerken görevli de ipi çözüyordu. Sonunda yata bindiğimizde Emir aldıklarımızı küçük mutfağa bıraktı, bende burun kısmına gidip uzanmıştım. Hava sıcaktı ama öyle bunaltıcı derecede değildi. Emir ortalarda yoktu, herhalde yatı o kullanıyor olmalıydı. En sonunda karanın karınca kadar gözükeceği kadar açılınca tekne durdu. Birkaç dakika sonra Emir de yanıma gelip uzandı, o güneş gözlüklerini takmıştı. Üstelik onu ilk defa spor giyinmiş bir şekilde görüyordum. Altında kot pantolon üzerinde ise polo siyah tişört vardı.
Üşüyüp üşümediğini kontrol etmek için koluna dokunduğunda normal ısısında olduğunu anladım. Onu bu kadar merak etmem, düşünmem normal değildi. Zaten onun çocuğuna hamile kalmadan önce böyle şefkatli yaklaşmıyordum. O da izin vermiyordu. Yoğunluk tutkudaydı. Şimdi onu düşünmeme, şefkat göstermeme izin vermeye başlıyordu. Ben de herhalde hormonlardan dolayı böyleydim. Başımı omzuna yasladığımda kafasını çevirerek bana baktı ama bir şey demedi, fakat beni daha fazla kavramadı da. Sonuçta yanında, dedim kendi kendime. Yanımdaydı. Nihan'a rağmen oğlunun ve benim yanımdaydı.
Güneş batana kadar orada uzandık, pek konuşmamıştık. Hava hafiften kararmaya başlayınca tatlı bir rüzgar esti. "Poyraz olsun." dedi birden. "Ne?" diyerek kafamı omzundan biraz kaldırıp ona bakınca eliyle karnıma dokunarak "Onun ismi Poyraz olsun." dedi. Sesi anlam veremediğim bir şekilde şefkatliydi Poyraz derken. "Tamam," dedim. Ardından gülümsedim. "Poyraz olsun oğlumuzun ismi." Emir de gülümsedi, ben acıktığım için mutfağa gitmek amacıyla ayağa kalkarken "Nereye?" dedi elimi tutarak. "Oğlunuz acıktı Emir Bey." dediğim anda o da ayağa kalktı. "O zaman hemen babası oğlunun karnını doyursun," diyerek kamaraya yürürken, elimi tutunca gülümsemeden edemedim. Tekne sallandığı için tutmuş olabilirdi ama yine de güzel bir detaydı.
Emir balıkları temizleyip kızartmaya hazır hale getirirken ben de salata içim marulları yıkıyordum. Yıkamayı bitirdikten sonra doğramaya başladım. Bir süre sonra Emir balıkları kızarmaya bıraktı ve mutfaktaki masayla beraber iki sandalyeyi dışarıya çıkarttı. Masanın üzerine beyaz bir örtü serdikten sonra servis için tabakları, çatal bıçakları koydum. Son olarak ben salatayı getirirken Emir de balıkları tabaklarımıza yerleştiriyordu. Emir şarabını bardağına döküp, masaya oturunca ben de gözlerimi denizden alıp oturdum.
kılçıklarını ayıkladıktan sonra bir çatal aldığımda gerçekten lezizdi. Zaten açık hava ve deniz kokusunun üstüne bir de hamilelik gelince iştahım fazlasıyla açılmıştı, Emir de balıktan anlıyordu. Yemeğimi bitirdikten sonra arkama yaslanıp Emir'i izledim. Bir adamın yemek yiyişi bile karizmatik olabilir miydi? Şarabından bir yudum aldığında gözlerimiz birbiriyle buluştu. Gözlerini benden ayırmadan şarap bardağını bırakırken tabağını da bitirince "Umarım Poyraz'ı doyurabilmişizdir?" diye bir soru yöneltince "Fazlasıyla." diyerek yanıtladım onu. Tabakları mutfağa götürünce geride bir tek şarap kalmıştı. "Devam edecek misin?" dedim gözlerim şaraptayken. "Evet." dediğinde demire tutunup derin bir nefes çektim içime. Deniz mis gibi kokuyordu, artık iyice karanlık çökmüştü. Deniz mavisini siyaha bırakmıştı, aslında denizin siyah olması biraz korkutucu gelmiyor değildi. Sanki beni istemeden karanlığına çekip, karanlığında boğacaktı. Emir gibi, diye fısıldadım karanlığa doğru. "Dikkat et." dedi Emir yanıma gelirken. "Çok karanlık." diye mırıldandığında artık kollarımız birbirine değiyordu. Ürperdiğimi hissederek birbirine doladım kollarımı ve denizi izlemeye devam ettim. Emir yanımdan ayrıldığında bir şarkının başlangıç müziği geldi kulaklarıma. "Dans et benimle," dedi elini uzatıp. Uzattığı elini tutarken kalbimin ritimleri her zamanki gibi değildi. Farklıydı.
"Bir istiridyenin kıymetli incisini sakladığı gibi saklarım seni..." diyen sesi duyduğumda Cem Adrian'ın sesi olduğunu anladım. Ellerim Emir'in omuzlarında onun elleri ise benim belimi sımsıkı kavramıştı. Gözlerimiz birbirine kenetliydi. Gülümsedim. Gülümsediğim şey şarkının "Ben seni çok sevdim, belki zordur anlaması sessizliğimden..." kısmıydı.
Şarkının sonlarına yaklaşırken "Bir anlam çıkartmalı mıyım şarkının sözlerinden?" diye sordum gözlerimi gözlerinden ayırmadan.
"Anlam çıkartmayı bırak ve bu gece yine bana tutsak ol, küçüğüm." deyip, dudaklarımızı birbiriyle buluşturmadan hemen önce "Sana tutsağım," diye fısıldadım.
-Bölüm Sonu-
Gerçekten beğenileriniz, özellikle yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Yorumları okurkenki mutluluğumu kelimelerle anlatamam...Her zamanki gibi yorumlarınızı bekliyorum💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Tutsağım
Fanfictionİmkânsıza meyilli, onu yaralayan adama tutulmuş çok seven bir kadın. Şefkat göstermekten, adamın onu tüm yaralamalarına rağmen onu sevmekten asla vazgeçmeyen bir kadın Zeynep. Yarası çocukluktan başlayan, başkalarında da yara açmaktan çekinmeyen, o...