Odamdan çıkıp mutfağa gideceğim sırada Ali Bey'in beni durdurmasıyla sorgu dolu bakışlarımı ona gönderdim. Derdi neydi acaba?
"Gel otur biraz konuşalım." dedi yanına iki defa vurarak. Bu hareketi bana Emir'i hatırlattığı için burukça gülümseyerek yanına oturdum.
"Emir'i seviyor musun?" diye bir soru yönelttiğinde kısaca "Evet." diyerek cevapladım onu.
"Emir'in seni sevmediğini biliyor musun peki?" dediğinde alayla gülümseyerek ayağa kalktım. "Beni bildiğim şeyleri söylemek için mi çağırdın?" Kızgın olduğum doğruydu, herkesin Emir'i sevdiğim için canımı yakmaya çalışmasına kızgındım.
O da benim gibi ayağa kalkarak heybetli vücuduyla karşıma dikildiğinde yine dilindeki zehri bana püskürteceğinden emin oldum. Sırf bu yüzden Emir gibi yaptım, onu örnek aldım ve gardımı kuşandım.
"O çocuğa olacak olan! Sizin aptal gelgitlerinizde boğulacak, ona gerçek bir aile veremeyeceksiniz!" dedi bağırırken, eliyle karnımı işaret edip. Bu hareketine şaşırmakla yetindim. Tek umudum Poyraz'ın onun da dediği gibi gelgitlerimizde boğulmamasıydı. Emir oğlumuza baba olurdu, ben anne olurdum ama aile olur muyduk? Bilmiyordum.
"Sana ne? Seni ne ilgilendirir benim çocuğum?" diyerek az önce düşündüklerimin tam tersini dile getirdim.
"Ben o çocuğun ne yaşayacağını görebiliyorum çünkü ben aynılarını yaşadım. Babamın varlığından mahrum kaldım. Soyadından, sevgisinden, saçımı okşayışından bile mahrum kaldım! Galip Kozcuoğlu annemin ölüm sebebi, kanser sebebi oldu. Benim çocukluğumun katili oldu! Ben geleceği görüyorum, sen annemin yaşadıklarını oğlun da benim yaşadıklarımı yaşayacak." Kurduğu cümleler, canının nasıl yandığını gösteren gözlerindeki yaşlar sarsılmama neden oldu. Gözlerimi kapattım söylediği tüm gerçeklere. Kabullenmek istemedim.
Kabullenmedim.
Yanlış yapmışım.
***
"Zeynep sen ne söylediğini farkında mısın? Şaka mı yapıyorsun?" dedi Emir kızgınlık dolu bir ifadeyle yerinde doğrulup.
"Hayır, keşke şaka yapmış olsaydım. Ortada senin gibi, Asu abla gibi canı yanmış birisi var. Çocukluğundan, babasından, annesinden mahrum kalmış." dedim elimi eline yaklaştırırken. Elini geri çekti, beni yaraladığını yine bilmeden. Umursamadan.
"Edebiyat yapman bittiyse beni yalnız bırak." dedi ve yatağa iyice yerleşip gözlerini kapattı.
"Peki." dedim sadece. Akmak için direnen gözyaşlarımı saklamaya çalıştım, tam kapıyı açarken ise "Zeynep." diye seslenmesiyle durdurdu beni. "Onu şikayet etme." demesiyle bugünün en büyük şaşkınlığını tattım.
Onunla illegal yollardan hesaplaşmak için mi, yoksa hapse girmemesi için mi bunu söylemişti bilmiyordum. Sesinden yalnızca hapse girmemesi için şikayet etmediği ihtimalinin fazla olduğunu düşünsem de Emir Kozcuoğlu'ydu bu. Ne yapacağı bilinmezdi.
"Tamam." dedim ve kapıdan çıkar çıkmaz Asu ablayla, yanında sarı saçlı annem yaşlarında güzel bir kadın gördüm. Emir'in ve Asu ablanın annesi olmalıydı. Kadın beni görünce Asu ablaya dönüp "Bu kim, Emir'in odasında ne işi vardı?" diye sordu, kötü bir amaçla söylememiş gibi duruyordu fakat risk almadım. Asu ablanın cevap vermesine fırsat bırakmadan "Oğlunuzu seven kadın. Torununuzun annesi." dedim ve elimi uzattım kadına tanışmak için.
Elimi tutup "Ben de Müjgan." dediğinde başımı sallayarak elini sıktım. "Sizinle daha sonra konuşuruz olur mu? Görüşürüz Asu abla." dedikten sonra asansöre bindim. Nasıl olsa artık yalnız değildi Emir. Annesi ve kardeşi yanındaydı. Bana ihtiyacı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Tutsağım
Fanfictionİmkânsıza meyilli, onu yaralayan adama tutulmuş çok seven bir kadın. Şefkat göstermekten, adamın onu tüm yaralamalarına rağmen onu sevmekten asla vazgeçmeyen bir kadın Zeynep. Yarası çocukluktan başlayan, başkalarında da yara açmaktan çekinmeyen, o...