"Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını farketmeyişimizdir" -Marcel Proust
Kafeden nasıl çıktık, ne ara arabaya binip hastaneye geldik anlayamadım bile. Tek yaptığım ağlamaktı, ne yapmış olursa olsun o benim babamdı. Oğlumun dedesiydi, çocukken kucağına alıp saçlarımı okşayan adamdı.
"Artık ağlama Zeynep, henüz ölmedi." Dediğine inanamaz bir şekilde ona baktım.
"Çok güzel teselli ediyorsun, üstüne tanımam." dedim gözyaşlarımın arasında.
"Ben de." diyerek kafasını bana çevirip, o eşsiz gülümsemesini gözlerimin önüne serdi. Gözyaşlarımın içinde kısacık bir an gülümsedim onun sayesinde.
Hastanenin önüne gelip, arabadan inip ortada buluştuğumuzda ellerimizi birbirine kenetlemesi tüm bu olayların içinde en güzel detaydı belki de.
"Kendini yıpratma, oğlumuz için. Söz mü?"
"Söz." dediğimde el ele hastanenin kapısından içeri girdik, Emir danışmada görevliyle konuşmasından sonra asansöre binip ikinci katta indik. Ellerimiz bu süreç içinde hiç ayrılmamıştı fakat bitmiş bir şekilde oturan annemi, abilerimi görmemle hışımla elini bıraktım.
Bizim aşkımız aileme kadardı, abime karşı bir bıçak olarak kullanılana kadardı.
Abim gelip Emir'in yakasına yapıştığında, annem de gelip bana sarıldı karnımın el verdiği kadarıyla. Gözleri yaşlıydı, hayat arkadaşını kaybetme korkusu sarmıştı onu. Tarık abim, bir köşede öylece oturuyordu. Bitmiş görünüyordu.
"Babam nasıl anne?" diye sordum ondan ayrılırken.
"Yoğun bakıma aldılar kızım." Başımı sallayarak onu onaylayıp Emir'e baktım. Abimin söyledikleriyle nevrim döndü adeta.
"Sırf Zeynep'e daha çok kızıp onu silsin diye söyledin değil mi? Yoksa bu da yeni planının bir parçası mı?"
"Çocuk doğacak artık, ben söylemesem görmeyecek miydi? Zeynep'le evleneceğimizi de söyledim, umrunda olmadı. Senin baban namus kumkumasının teki, kızı bile umrunda değil." dediğinde abim iyice sinirlendi. Emir'e vurmaya kalktığında elini tutup "Sırası değil abi." diyerek durdurdum onu.
Abim Emir'i bırakarak beni kollarına alınca ben de ona sarıldım sımsıkı. Bu hayatta ailemden başka neyim vardı ki? İşim, arkadaşım... Hiç kimsem yoktu.
"Kendini üzme, yeğenimi düşün."
"Onu düşünmediğim bir an yok ki." dedim gülümseyerek. Beni kolunun altına alıp, koltuklara oturunca Emir de tam karşımıza oturdu. Bakışları benim üzerimde, iyi olup olmadığımı anlamak ister gibi dolaşıyordu. Ona elimden gelen en iyi şekilde gülümseyip, abime döndüm.
"Nasılsın?"
"İyiyim, mutluyum. Asıl sen nasılsın Zeynep?"
Büyük ihtimalle oğlumu kucağıma alamadan öleceğim için kötüyüm, demek yerine gülümsedim. Söyleyeceğim kelimeleri yutmam, boğazımdan neşter geçiyormuş gibi acıtmıştı canımı ama gülümsedim.
"Son haftalarda daha iyiyim." derken avuç içimi karnıma yasladım. Artık karnım baya belliydi, altıncı aya girmek üzereydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Tutsağım
Fanfictionİmkânsıza meyilli, onu yaralayan adama tutulmuş çok seven bir kadın. Şefkat göstermekten, adamın onu tüm yaralamalarına rağmen onu sevmekten asla vazgeçmeyen bir kadın Zeynep. Yarası çocukluktan başlayan, başkalarında da yara açmaktan çekinmeyen, o...