-10- "İlgili bir baba"

2.6K 97 33
                                    

Karnıma dayanan silahı bastırarak geriye gitmemi sağlayıp, beni duvara dayadı. Karnıma dayanan silah kalbimin korkuyla kasılmasına neden oluyordu. Bu adamın amacı neydi?

"Ne yapıyorsunuz?" dedim kekeleyerek. Sesimde korku, endişe, heyecan, şaşkınlık.. Ne ararsanız vardı.

"Seni Emir'den alıyorum." dedi gülerek. Bu adamı o yemekte ilk gördüğümden beri hiç sevmemiştim. Sevmemekte haksız olmadığımı ise şimdi bana kanıtlamıştı.

"Ne saçmalıyorsun?"

"Bu kadar muhabbet yeter.  Hemen Emir'e onu bıraktığına inanacağı kısa bir not bırak. Sonra da üzerine düzgün bir şeyler geçir." dediğinde amacının ne olduğunu düşünmeye devam ediyordum.

"Bunu neden yapayım ki?"

"Çünkü bunu yapmazdan bebeğine zarar vereceğim." deyip, silahı biraz daha bastırdı karnıma. "Y-yapma, yalvarırım. Biz zaten Emir'le beraber değiliz ki onu bırakayım." diyerek ona karşılık verirken korku her hücremdeydi. Emir ne yaparsam yapayım onu bıraktığıma inanmazdı fakat ben bu adamın yanında olduğum sürece güvende değildim.

"Yeter, sıkıldım. Söylediklerimi yapmak için üç dakikan var. Yapmazsan olacakları da söyledim. Karar senin. Bebeğin mi, Emir'in yokluğu mu?" Oğlumu kaybetme korkusuyla hızlıca yatak odasındaki çekmecenin içindeki günlüğümden bir sayfa koparıp, hemen yanındaki siyah pilot kalemin kapağını açarak aklıma gelen kelimeleri cümle haline getirdim.

"Bir Zeynep Soydere prodüksiyonu."

***

Aradan bir hafta geçmiş, o adamla aynı evin içinde karşılaşmamak için köşe bucak kaçıyordum. Karnıma silah dayadığından beri ondan korktuğum su götürmez bir gerçekti. Derdi neydi onu da anlamış değildim henüz.

İlk önce yemekte resmen bana asılmıştı, sonrasında bankta otururken karşıma çıkmıştı. En son olarak karnıma silah dayayıp, Emir'e onu terk ettiğime inandıracak bir not yazmamı isteyerek beni İstanbul'a getirmişti. Burada lüks bir rezidans dairesinde kalıyorduk. Ev ferah ve güzeldi fakat bunun benim endişeme ya da korkuma bir faydası olduğu söylenemezdi.

Burada kaç gün geçirdiğimi bilmeyecek kadar tarihten kopmuştum.

Sonunda kahvaltı etmek için odamın kapısını açıp mutfağa doğru yürüdüm. Televizyon açık olduğuna göre Ali de evdeydi. Evet, onunla artık 'siz' diye kibarca konuşmuyordum. Hatta kafasında çerçeve kırmışlığım bile olmuştu.

Sürahiden su alırken, yanıma gelmesiyle suyu hızlıca bitirdim.

"Poyraz'ın kontrolü ne zamandı?" diye sorup, kolumu tutmasıyla ona baktım.

"Zaman kavramını kaybettim, bilmiyorum."

"Buraya geleli iki hafta yakın oldu. Ona göre biliyorsundur." deyince anladım dercesine kafamı salladım.

"O zaman bu hafta içinde gitmem gerek kontrole." dedim. Sesim ifadesizdi. Buradan o istemediği sürece gidemeyeceğimi iyi biliyordum, en korktuğum ise Poyraz'ı Emir'le beraber büyütememek, oğlumuzun ona baba diyemeyeceği ihtimaliydi.

"Yarın için randevu alırım." Yanından buzdolabına doğru yönelirken "Olur." diye mırıldandım ve buzdolabını açınca göremediğim karpuz ile gözlerimi hayal kırıklığıyla kapadım.

"Karpuz yok, niye almadın?" dedim ona  sinirle dönüp. Buraya geldiğimden beri her gün karpuz yiyordum, onun için bulması zor oluyordu ama bana neydi ki.

Sana TutsağımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin