12.12.2002
Koridordan yükselen o ses öfkesini kontrol edemeyen birinden çok, biriktirdiklerini tutmaya çalışan bir adama aitti. Haksızlığa tahammül güç işti. Hiç bir şeye el sürmeden sessiz kalmak, pekâlâ olabilirdi. Fakat konu kabullenemedikleri ve şu an onları dişlerinin arasından bir ok gibi fırlatmamak, bu gerçekten büyük sabır gerektiriyordu.
Susmayı değil, söylememeyi seçti. Haklı sebepleri vardı. Onun gibi düşünmeyen birinin anlamayacağı türden sebeplerdi. O, Allah'a inanıyordu. Bu onu ayakta tutan yegâne nedendi. Yoksa kafayı yiyebilirdi.
Arkasından ona bakan 5 yaşında ki kızıydı. Oynadığı oyuncak bebeği parmaklarının arasından kayıp, düştü. Pijamasıyla gelmişti, duruşmaya.
Ona öyle bakarken henüz fark edebilmişti. Kızının arkasında kalan kız kardeşi Mediha'yı.
Mediha üniversite son sınıf öğrencisiydi ve yakın zamanda mezun olacaktı. Hukuk okumuştu. Suçsuz olduğuna canı saydığı kardeşi bile inanmıyordu. Geçmişiyle yargılandığında haksız sayılmazdı. Fakat o değişmişti. Öyle inanıyordu, lâkin inandıramıyordu. Belki de bunu ona anlatması değil, göstermesi gerekiyordu.
Birkaç kelime söyleyecek gibi oldu. Mediha'ya baktı. Kısa bir an. Kelimeler boğazında düğümlenmedi. Kelimeler bir daha hiç gelmemek üzere gitti. Hiç söylemedi. İnsan insana ne söyleyebilirdi? Ne söylese boştu. Konuşmak kendini daha da düşürmekle eş değerdi. Mediha olup bitenden habersiz olan küçük kızı kucakladığında, bileklerindeki kelepçe ve yanındaki iki askerle birlikte yürümeye devam etti.
Son kez başını çevirip baktı. Gülümsedi küçük kız. "Baba" derken gözlerinin içi parlıyordu. Endişelenmiyordu. Aksine huzurluydu. O an anladı. Vefâ sadece bir semt adıydı. Sahi o kime vefalıydı? Buruktu. Haklı olmanın verdiği rahatlık değildi, bu. Öyle olsaydı hemen geçerdi. Farklıydı, bu. Çok farklı. Yıllarca sizi hor görmüş, dışlamış size kendinizi berbat hissettirmiş insanların, sizi zerre anlamamış kişilerin anlayamayacağı, ancak O nasip ederse görebileceği bir güçtü. Nimeti kendinden bilmeyenlerin hissedebileceği bir güçtü ve o güç şimdi, damarlarında dolaşıyordu. İlk defa içten, cani gönülden inandı. Ne babasına ne Mediha'ya emanet etti onu. O, küçük kızını Allah'a emanet etti.
Umutluydu. Bu onu hâlâ insan kılardı.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reyyan |Ölmeden Önce Yaşa Seri #1|
Tiểu Thuyết ChungHiç ölü birinden şikayetçi olabilir miydiniz? Ya da ölü biri sizden? Düşüncelerindeki çirkinlikle insanları yargılayamazdı, insanlarla işi yoktu. Onun tek savaşı kendiyle. Kendini tanıyabilirse, kazanmış olacaktı. Bütün mesele kendini tanıyabilmek...