Kürsünün de hemen üstünde bulunduğu tek basamaklık tahta platforma adım atalı yaklaşık 2 dakika kadar oluyordu. Konuşmacı önünde dosyayı incelerken, kendisine bir kez olsun bakmaması gerilmesine sebep olmuştu. Tüm gözler üzerindeydi. Rezil olma korkusu değildi bu. Tamam, o da vardı ama çok değildi. O kendine özgüven duyan bir genç tablosu çizdiğinin düşüncesindeydi. Sonuçta güzel bir romanın karakterlerinden biri olsaydı eğer, pekte iyi bir imaj çizeceğini sanmıyordu. Sıkılarak biraz da tedirginlikle hemen arka çaprazda kalan amfi kapısına baktı. Kapıların arkada bulunması gerekliliğinin bir kez daha farkına varmıştı o an. Çünkü derse her girip çıkan dikkat çekiyordu. Bu hoş değildi. Aynı hizada 2 kapı olmasına rağmen sol kapıdan giriş yapmak tuhaf biçimde görünmezlik hissi veriyordu. 'Acaba kendisiyle aynı fikirde olanlar var mıydı?' diye düşündüğü sıra, tiz bir ses duyuldu. Bu ses kusma hissi uyandıracak kadar tizdi. Hemen yanında kalan yarım metreden uzun hoparlörden geldiğini anlamasıyla önüne dönmüştü. Ses sistemindeki bozukluğa acil el atılmalıydı.
"Evet." diyerek yavaşça döndüğünde, sonunda asıl meseleye geçebilecekleri için sevinmişti. "Söyle bakalım?" diye sorduğunda dikkatle baktı. Kendini mülakatta gibi hissederek, "İnsan nedir?"
Sorduğu soruyla bir an duraksadı. 'Yoksa bir tarafımda birşey mi var?' diye düşünerek üzerini yokladı önce. Bir problem olmadığını fark ettikten sonra daha rahat odaklanmıştı soruya. "İnsan nedir?"
Nedir insan?
Bu soruyu Kamer ya da diğerinden biri sormuş olsa muzip bir dille, "Sen değilsin, kanka. " der omzunu gösterip teselli ederdi. Ama karşısında arkadaşı yoktu. Soruysa ciddi bir üslupla sorulmuş güzel bir soruydu, anlaşıldığı üzere.
Biraz düşündü. Sonuç itibariyle en zor matematik sorusunu bile biraz uğraşınca çözebiliyordu. Ama bu, çokta çalışmadığı yerden gelmişti. İyi bir cevap vermesi gerektiğini biliyordu. Fakat aklına tek bir kelime dahi gelmemişti.
Biraz daha kafa yorduktan sonra, geçenlerde okuduğu haber geldi aklına. "Bilgisayar başında 6 saat oturan bir çocuk, damar tıkanıklığından hastanelik oldu." diyordu haberde. Hatırladığında ilk an ki gibi canı sıkılmıştı.
Çocuklar...
Bir çocuk hayattan bağını kesecek kadar bilgisayarın başında ne buluyor olabilirdi? Bu çok hassasiyet gerektiren bir konuydu. Bir çocuk, bir insan,
Dakikalar sonra ağzını açtığında, "İnsan, kurtarılmayı bekleyen bir çocuk." diye bir cümle çıkmıştı. Taslak haliyle çıkıvermişti ağzından. Aslında pek çok şey daha söyleyebilirdi. Ama gerek duymamıştı. Kısa tutmasından mıdır? Yoksa samimi bir şekilde cevap veriyor olmasından mıdır, bilinmez? Gülümsemişti İlber Ortaylı, " Nasıl yani? " diye sorarken ifadesiyle de açıklama beklediği ortadaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reyyan |Ölmeden Önce Yaşa Seri #1|
General FictionHiç ölü birinden şikayetçi olabilir miydiniz? Ya da ölü biri sizden? Düşüncelerindeki çirkinlikle insanları yargılayamazdı, insanlarla işi yoktu. Onun tek savaşı kendiyle. Kendini tanıyabilirse, kazanmış olacaktı. Bütün mesele kendini tanıyabilmek...