Bölüm 9| O'NU ARAMAK

214 6 4
                                    

                 Bulmak için aramak lâzım, aramak için yola çıkmak

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                 Bulmak için aramak lâzım, aramak için yola çıkmak. ''Hakikat aramakla bulunmaz, ancak bulanlar hep arayanlardır.'' demiş Beyazıd-i Bestamî. Aramaktan vazgeçme, yeter ki O'nu ara... Topukların aşınsın, arşınladığın yollarda. Hızlanıyorsan anla ki bulduruyor sana kendini Mevlâ.

                Çoğunluk O'nu arar, farkında olmazdı. Bazıları ne aradığını bile bilmezdi. Öyle geçerdi günleri. Güzel olan çelerdi insanı. Cezbederdi. Fakat dünyadaki her güzel tükenirdi.

                Taksim'de sebebiyle ilgilenmediği kalabalığı yararak ilerlemeye çalışıyordu. Korna sesleri, çocuk ağlamasına karışıyor, kaçıp gitme hissi uyandırıyordu. Hızlı olan adımları daha seri hâl alırken yarı koşar vaziyetteydi.

                Uzun zamandır aklında olan şeydi. Nereden başlayacağını bilemediği fakat bir şekilde değiştirmek isteği şey... Hayatı.

                 İlerlemeyi sürdürdü. Kaybolduğu kalabalık, mahşer meydanının küçük provası gibiydi. Dünya'nın mahşeri... Peki ya öteki tarafın ki?

                Nefes alamıyor, boğuluyordu. Kendini hiç bu kadar değersiz hissettiğini hatırlamıyordu. Gözleri dolsa bile yaş aşağı inmiyordu. Hak ettiğini düşünüyordu. Bunu ona hiç kimse değil, kendisi yapmıştı. Kimse bu şekilde yaşa dememişti ona. En büyük haksızlık yine kendisine yaptığı haksızlıktı. Kendi kendine yaptığı haksızlık(!) Çığlık atmak istediği fakat taakat getiremediği, Taksim son durak.

                Bir damla firar ediyor, sağ gözünden. Dudaklarını sıkıca bastırarak durdurabiliyordu, içindeki titremeyi. Nefretle dolmuştu sanki damarları. Yudumladığı öfkeyse sadece kendisineydi. Kendine mağlup olmuş biri, kimi alt edebilirdi?





                 Gün batımında ufka baktı. İstanbul, güzel şehir... Hadiste geçiyor bir kere ismi.

                 Fakat artık görünmüyor çok şey. Tıpkı insanlar gibi... Kimin ne olduğunu anlayamıyor insan. Değişim çığ gibi. İstanbul gibi.

                 Demir parmaklıklar arasından bakıyordu pisicik. Miyavlamasından anlatmıştı. Açtı. Ne vakit aç olsa aynı yere gelip, aynı tonda miyavlayan kedinin adını, Gölge koymuşlardı. Apartmandaki çocuklardan öğrenmişti ismini.

                 Aşağı inmeden dolaptan süt aldı. Kutuda yarısı kalmıştı zaten. Basamaklardan inip apartman girişine çıktı. Sol tarafta kalan bahçe duvarının dibinde boş kaplar vardı. Kedicik için konulmuş kaplara sütü doldurdu. Bir ara içtiği sütten başını kaldıran kedinin kendisine minnet dolu gözlerle baktığını gördü. Gülümseyerek göz kırptı karşılık olarak kediye. Arkasını dönüp apartmana gireceği zaman bahçenin demir kapısı aralandı. Şu sıralar aklında olan kişiyi karşısında bulmayı beklemiyordu.






                  "Neden güzel sevilmiyorum?" diye sordu Zişan. "Hak etmiyor muyum yoksa? Oysa ben çok güzel severim Reyyan. Öyle güzel severim ki birinin birini sevme kapasitesinin çok üstünde."

                   Güzel sevilmekten kastının ne olduğunu anlayamıyordu Reyyan. Sevilmek, ciddi manada farklıydı çünkü. Israrla cevap bekleyen Zişan'a bakarken, "Anlayamadım." demişti.

                 "Sevmek, sevilmek." dedi Zişan. "Güzel olan şeyler işte. Neden bu kadar zor?"

                 'Biri tarafından sevilmek gerçekten bu kadar önemli mi?' diye düşündü. Bugüne kadar O'ndan başkasının sevgisine hiç ihtiyaç duymamıştı. Şimdi bu durumu anlayamıyor olması bencillik sayılmazdı aslında. Fakat yine de merakını gidermek istedi. Bu karşısında gördüğü kişinin iyi niyetli olmasındandı. Zira herkesi kendin gibi bilip güvenmek cahillik alâmetiydi. "Güzel şeyler... " dedi Reyyan, emin bir tavırla. " Bütün güzel şeyler 5 vakit Namazdan sonra gelir."

                  Ne söyleyeceğini bilememişti Zişan. Sessiz kaldı bir müddet. Oturduğu nevresim desenini inceledi. Başını kaldırdığında, "Hepsi mi?" diye sordu.

                "Hepsi." diye yanıtladı Reyyan, tebessüm etmeye çalışırken.

                 Bugüne kadar her istediği olmuş birisiydi Zişan. Hayalini kurup ulaşamadığı hiçbir şey olmamıştı. Fakat yine de huzursuz ve mutsuzdu. Bu zamana kadar hep nefsine göre yaşamış olmasına rağmen kendi tercihleri bile mutlu etmemişti onu. Birden içinde tanımlayamadığı bir hissiyat belirdi. 'Bu defa...' diye düşündü. Bu defa sadece Allah için ol. Yüzünde buruk tebessüm kaybolup yerini kocaman bir gülümsemeye bırakırken, "Bana namaz kılmayı öğretir misin?" diye sormuştu.







Eğer siz de bu hikâyenin iyi olduğuna inanıyorsanız, (yorum-beğeni) destek olabilirsiniz. Böylece birlikte daha iyi yerlerde olabiliriz.







Reyyan |Ölmeden Önce Yaşa Seri #1|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin