Elinde karton bardak, içinde tahta kaşıkla oluşan girdap... Saat sabaha doğru 5'i gösterirken yola çıkmışlardı. Uykusu açılsın diye almıştı, Mediha kendisine. Dosyanın içeriğiyle ilgili olduğunu söylediklerinde, apar topar ayrılmak zorunda kalmıştı. Bu arada sıkıştırmıştı eline kahveyi. Kafein içerikli içecekleri tüketmemeye çalışırdı. Midesi almazdı zaten. Çöpe atmak istememişti. En azından birazını içmeyi denedi.
"Reyyan Tezel"
Dakikalar sonra işittiği sesle birlikte oturduğu tahta banktan kalktı. Görüşmeden önce yakasına takması için verdikleri ziyaretçi kartını alıp karanlık koridordan ilerdi. İlk demir kapı aralandıktan sonra daha aydınlık bir alanda buldu kendisini. Işık rahatsız edici değildi, iç açıcı olduğu da söylenemezdi. Böylece önünü daha iyi görebilirdi. Mediha, "Ben yetişemezsem sen girersin. Anlattığım şeyleri söylemeyi unutma." diye tembih etmişti yanından ayrılmadan hemen önce. Defalarca konuşulan konulardı. Hatta yıllarca. Bu defa farklı olabileceğini söylemişti, diğer zamanların aksine. Aradan geçen 15 yıllık sürede çok şey değişmişti. Başlarda hiç ümit yokmuş gibi olan şeyler bile. Mediha daha iyi bir avukat olma yolunda ilerliyordu. Eskiye göre daha dikkatliydi. Ayrıntılardan bahsetmişti kendisine. Küçük gibi görünen, duruşmanın seyrini değiştirebilecek ayrıntılardan. İnsanlarla uğraşıyor olmak kolay değildi. Kul hakkı başta olmak üzere, birçok sorumluğu üzerinize alıyor olmaktı bu. Herkes her şeyi yapardı belki. Ama herkes her işi yapamazdı. Her insanın iyi olduğu konular değişirdi. Mesela Reyyan insan ilişkileri olan bir meslek tercih etmiş olmayı istemezdi. O böyle seviyordu. İnsan demek sorumluluk demekti. Uğraş demekti. Hak hukuk demekti. Haram, helal ayrıntı gerektirirdi. Verâ sahibi olamak -şüphelilerden bile kaçınmak- önemliydi. Hem niye kendisini zorlasındı ki? Mediha'yı en çok bu yıpratmamış mıydı zaten?
İlk demir kapıdan çok az sonra ikinci bir demir kapı daha aralandı. Gülümsemeye çalışırken zorlanmıştı bu defa.
"Hoş geldin kızım. Geç otur."
Başını hafif salladı Reyyan. Masayla alttan birleşik tahta banka oturdu. "Nasılsın baba?"
"Kötüyüm kızım. Nasıl olabilirim?"
"Sağlığın nasıl peki? " Geçen görüşmenin üzerinden tam bir buçuk ay geçmişti. O zamandan bu yana zayıflamıştı sanki."Bildiğin gibi ilaçları kullanıyorum işte. "
Mahfi Tezel anlattı durdu sonra. Kaldığı koğuştan, yemeklerden, kendisine bulduğu yeni uğraştan- tespih yapımından bahsetti. Reyyan dinledi çoğunlukla.
Sonra "Sen?" dedi Mahfi Tezel. "Sen ne yapıyorsun?" Etrafa bakındı Reyyan. Hemen yanlarında 2 tane daha görüşme yapan grup vardı. Arada paravan olmadığı için aynı ortamda olmaları rahatsız ediciydi. Bu sebeple baştan beri kısık ses tonuyla konuşmak zorunda kalmıştı. Neyse ki onların görüşmelerinin bittiğini ve kalktıklarını gördü. "Namazını kılıyorsun, değil mi baba?" diye sordu. Namaz önemliydi. Anlattığı her şeyden.
"Kılıyordum." dedi Mahfi.
Üzüntüyle baktı Reyyan. "Kılıyordum da ne demek baba?" diye sordu. Kolay kolay ağlamayan Reyyan, duyduğu bu acı kelime karşısında neredeyse ağlayabilirdi. Namaz hayattı. Anlamdı.
"Abdest almam zor oluyor." diye açıkladı.
"Baba lütfen!" dedi Reyyan. "Namaz bizim umudumuz, unuttun mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reyyan |Ölmeden Önce Yaşa Seri #1|
Narrativa generaleHiç ölü birinden şikayetçi olabilir miydiniz? Ya da ölü biri sizden? Düşüncelerindeki çirkinlikle insanları yargılayamazdı, insanlarla işi yoktu. Onun tek savaşı kendiyle. Kendini tanıyabilirse, kazanmış olacaktı. Bütün mesele kendini tanıyabilmek...