Kül olmak, güle dönüşebilmek için. Acıyla yoğrulmamış bir insan, mayasız hamur gibi. Herkesin acısı kendisine büyük, her şeyin sahibi olan Allah(c.c) hepsinden büyük.
Lacivert, mor, turuncu, yeşil, kırmızı... Renkler sadece çiçeklerde güzeldi ona göre. Gülü severdi. Açık pembe gülleri en çok, fakat koparmazdı. Onlar da zikrederdi. Zikreden birini susturamazdı.
İçinde bulunduğu kabristanı pazartesi ve perşembe günleri ziyarete dikkat ederdi. Günlerden pazartesiydi. Güllerin efendisinin (s.a.v) doğduğu gündü bugün. Belki de bu yüzden daha güzel kokuyordu güller. Kendi aralarında yarışıyor olabilirlerdi. Araya karışıyordu akasyayla lavanta. Sahi bir mezarlık bu kadar güzel kokabilir miydi? Öğleden sonra saat 3.20. Güneşin etkisi yavaşça siliniyor. Hafiften esen rüzgâr getiriyor ona kendisini. Konuşmadan anlaştığı dostlarının arasında... Onlar da bir zamanlar kendisi gibiydiler. Özlüyorlardı belki hayatta olmayı. Geri dönebilsek diyorlardı belki. Hayattakilerin basit bulduğu ölümü iliklerine kadar yaşamışlardı. Fakat sesleri çıkmıyordu artık. Belki dünyanın en gevezesi bile olsa sonsuza kadar susmuştu artık.
Soğuktu ölümün yüzü. Fakat yaşarken ölü olanlar için ölüm sadece bir geçişti. Çünkü asıl mesele ölmeden evvel ölebilmek. Dünya'nın sadece içinde yaşamak, içinde yaşatmamak...Bir kordonla bağlı olan çocuk gibi senden beslenmesine izin vermemek, hür olmak, prangalarından kurtulmak...
Az evvel serpeleyen yağmur, doğayı temizlemişti. En çokta kendisini diye düşündü Reyyan. Düşüncelerinin kirliliğinden temizlenmek en çok bu önemliydi onun için. Günah işlemeye fırsat bırakmayacak kadar kirliydi, bazılarının düşünceleri.
Annesinin mezarı başına geldiğinde, okumak isteyenler için bırakılmış Yâsin-i Şerif'e uzandı. Eûzü Besmele okudu. Sonrasında sessizce devam etti. Yâsin Kuran'ın kalbiydi. Kalbi kırık olanlara en çok Yâsin iyi gelebilirdi.
Cüzü kapatıp, yerine bıraktı. Kabrin ayakucunda bekledi. Bu kabir ziyaretinin edeplerindendi. Edeb en çok insanda güzeldi. Güzel olan insanın benliği değil, edebi.
Reyyan ismini dedesi okumuştu kulağına. Suya kanmış, sadece oruç tutanların gireceği cennet.
Dedesi hep oruçlu kalsın diye koymuştu bu ismi, ona. Dünyaya oruçlu olsun. İftarını ölümle açsın diye. İsmine lâyık olup olmadığını bilmiyordu. Çoğunlukla lâyık hissetmiyordu. Bu Yunus Emre'nin Kul'um diyememesi gibiydi.
***
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reyyan |Ölmeden Önce Yaşa Seri #1|
General FictionHiç ölü birinden şikayetçi olabilir miydiniz? Ya da ölü biri sizden? Düşüncelerindeki çirkinlikle insanları yargılayamazdı, insanlarla işi yoktu. Onun tek savaşı kendiyle. Kendini tanıyabilirse, kazanmış olacaktı. Bütün mesele kendini tanıyabilmek...