Yurda yerleştikten iki gün sonra okullar açıldı.İki gün içinde bütün kızlar birbirleri ile kaynaşmışlar ikili üçlü gruplar oluşturmuşlardı.Zeynep ise tüm bu gruplaşmanın dışında insanları izliyor, özellikle akşamları onlardan biraz daha soğuyordu. Çünkü ankesörlü telefon başında uzun kuyruklar oluşuyor ,herkes annesi ile konuşuyor anneleri onlara aman sıkı giyin kızım, sakın üşüme, yemeklerini mutlaka ye ve en acıtıcı olanı da sürekli seni çok seviyorum seni çok özledim diyordu.Zeynep merdiven başına oturup her defasında içini acıta acıta tüm bu olanları izliyordu.
Okulun ilk günü ilk ders edebiyattı uzun boylu zayıf sert mizaçlı bir adam geldi derse önce kendini tanıttı ismi Bekir'imiş görünüş itibari ile biraz ukala azıcıkta itici bir tip geldi Zeynep'e.
Bu itici tip önce herkesin ismini sordu tek tek tanıştı öğrencileri ile sonra neden burada olduklarını sordu.Türkiye de onlarca yatılı okul varken neden Ankara dedi.Herkes tek tek saydı çünkü ;Ankara başkent en iyi eğitim burada ,annem istedi ,babam istedi sıra Zeynep'e geldi. Sınava girdim burayı kazandım dedi.
Bu kadar mı?dedi Bekir hoca
Evet bu kadar dedi. Zeynep
Yani amaçsız geldin dedi, ukalaca
Hayır dedi sadece Zeynep, açıklama yapmadı .
Annen baban istedi o zaman dedi
hayır ben istedim .
Ukalaca bıyık altı güldü Bekir hoca ve yerinden kalkıp kara tahtanın önüne geçerek hayat dersleri vermeye başladı.Her zaman bir amacınız olsun yaşamak için gibi nutuklar attı. Zeynep için bunların hiçbir önemi yoktu önündeki defteri karalamaya başladı. Uzunca bir süre adamı dinlemedi ama bir yerde kilitlendi kaldı. Zeynep başını kaldırıp, Bekir hocanın yüzüne baktı Bekir hoca diyordu ki:
Hayatta iki seçeneğiniz vardır;
Ya kartallar gibi zirveye çıkar insanlara zirveden bakarsınız ,yada yılanlar gibi yerde sürünür insanların sadece ayaklarını görürsünüz.
Bu da Zeynep'in hayatına yön verecek olan ikinci cümleydi çünkü bu güne kadar hep yılanlar gibi yerde sürünüp insanların sadece ayaklarını görmüştü.Demek ki bundan sonra tüm çabası zirveye çıkıp insanlara oradan bakmak olmalıydı.Tüm bunları yaparken geri de bıraktıkları hiç aklına gelmeyecekti bu kararı vermek o an için çok güzeldi belki de amaçları için bir motivasyon kaynağıydı ama yıllar sonra bundan pişmanlık duyacağını hiç düşünmemişti.Tüm bu süreçte arkada bırakmak zorunda olduğu insanlar olacaktı ve geri döndüğünde onlar artık onu bıraktığı yerde beklemiyor olacaktı.
Jose SARAMAGO Körlük adlı kitabında der ki:''Hepimizin içinde adını koyamadığımız bir şey var.İşte biz oyuz.''Bu bazılarımızda sevgi eksikliği, bazılarımızda zengin olma hırsı ,bazılarımızda öfke bazılarımızda ise sonsuz bir boşluktur.Herkes hayat maratonunda bu içinde adını koyamadığı şeyin peşinden koşar.İşte bu uzun maratonda neyi aradığını ve nerede bulacağını bilirsen eğer ipi sen göğüslersin ama amaçsız bir arayış içinde olursan eğer elde ettiğiniz sonuç ne olursa olsun kaybeden hep siz oluruz.Zaman asla geri alamadığımız bir olgudur işte bu yüzden bazı pişmanlıkların çaresi yoktur o yüzden bir karar verirken bu kararın sonuçlarının kazanım ve kaybedinimlerini iyi hesaplamak gerekir çünkü bazen uzaklarda aradığınız mutluluk yakınızdaki bir değerden vazgeçmenize neden olabilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERÇENİN GÖZYAŞI
Ficción GeneralHata bir anlık,çaresizliğin getirdiği, hataların ödettiği bedeller ise bir ömürlüktür .Hayata tutunmak için insanın, asla arkasına bakmaması gerekir, ama arkamızda bıraktığımız sadece geçmişimiz olmalı, sevdiklerimiz değil ,koşarak geçmişimizden...