GERÇEK SÜRTÜK #11#

16.6K 530 237
                                    

Yoongi'nin ağzından
Tam 2 saattir Hani'nin uyanmasını bekliyordum. Hastane kolidorunda ki koltukta belim ağrıyordu artık. Hani'nin olduğu odaya girdim. Uyuyordu hala içimde ki duygu pişmanlık mıydı. Cevabını bilmiyordum.

Odada ki deri koltuğa attım kendimi. Gözlerim ile Hani'nin yüzünü incelemeye başladım. Güzeldi dolgun dudakları kocaman gözleri minik bir burnu vardı. Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerimden uzaklaştım.

Hani kendi kendine sayıklıyordu. Merakıma yenik düştüm ve yanına adımladım. Kurumuş dudaklarına odaklandım. "Acıyor... Canım yanıyor. Yapma... Yalvarırım..." Bu da beyin nesi şimdi. Kulağımı ona daha da yaklaştırdım. "Bana zarar verme... Ben... Ben sürtük değilim..."

Bu kız bana pişmanlık duygusunu tattırdı. Gidip koltuğa uzandım. Ve kendimi uykuya bıraktım. Fazla uyumamıştım ve uyku benim için daha önemliydi.

Oh Hani'nin ağzından
Derin uykumu yarıda kesip uyanmaya çalıştım. Göz kapaklarımı zorlukla birbirinden ayırdım. Burnuma dolan dezenfekte kokusu onun yanında iğne kokusu beynimi sulandırdı. Gözlerim alışık olan beyaz oda da açtım. Yanlız burası odam değil hastane odasıydı.

Ellerim ile yatakta doğrulmak istedim. Ama bileklerime hücum eden ağrı yüzümü buruşturdu. Bileklerim sargılıydı. En son hatırladığım kandı. Her yer kandı...

Gözlerim koltukta ki bedene kaydı. Yoongi uyuyordu. Ne yani beni o mu buraya getirdi. Hayatta inanmam. Buz dağı Yoongi... İçeriye giren doktor bana selam verdi.

"Demek uyandınız... 1 saate taburcu olabilirsiniz. Bileklerinizi fazla oynatmayın yoksa dikişleriniz patlayabilir. Bir de psikolojik tedavi görmek isterseniz hastanemizde güzel psikolog arkadaşlarımız var."

Doktor çıktığın kendimi yatağa geri attım. Psikolojik tedavi de ne demek. Tabi ya bileklerini kesen birisi için doğru tespit. Yoongi'nin uyumasını fırsat bilip serumu kolumdan çektim. Ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Şimdi gittin gittin bir daha şansın olmaya bilir Hani. Hadi kızım sen yaparsın.

Hızlı adımlarla hastaneden çıktım. Sağ tarafa dönüp koşmaya başladım. Tabi en fazla 5 dakika kadardı bu koşuş. Başım dönüyor ve midem bulanıyordu. Koşmayı kesip yürüdüm. Yağmur yağmaya başladı. Sahile tarafına doğru yürüdüm. Her bir yağmur damlası vücuduma değiyordu. Sanki beni temizlemek istercesine. Gözüme kestirdiğim banka oturdum.

Kıyıya vuran dev dalgalar kıyıya vurdukça duruluyordu. Kocaman dalgalar kıyıya ulaştıkça düz bir hal alıyordu. Yağmurdan istifade ederek gözlerimde biriken yaşları bıraktım. Denizin kokusunu içime çektim. İnsanlar etrafda sığınak arıyordu. Kimisi işten eve gidiyordu. Kimisinin gezisi yağmur yüzünden bozulmuştu.

Kimiside durgun bir şekilde yağmur altında ıslanmak istercesine yürüyordu. Kafamı havaya kaldırdım. Yüzüme düşen yağmura aldırış etmedim. "Sende mi üzgünsün?" Havada ki kara bulutlara seslendim. Küçükken yağmur yağdığı zaman babama koşardım. 'Baba bulutlar bugünde üzgün. Onları mutlu edelim.' derdim.

Ah çocukluk işte o zamanlar masumluğun en güzel hallerindeydik. Büyüdükçe masumluk da kayboluyor. Ben bunu öğrendim. Başkaları bilmez görmez senden başka. İşte gerçek bu...

Bileklerimin ağrısı beni çileden çıkarıyordu. Yanımda hissettiğim beden ile bakışlarım o tarafa döndü. Ah sadece Yoongi... Ne!

"Se... Sen nasıl..." Bankın diğer ucuna kaydım korkudan. Eli ile arkasını gösterdi. Arkasına baktım ve 6 tane adam vardı. Başımı avuç içime koydum. Ve bileğim acıdı... "Ahh..." Elimi geri çektim gerilmekten açımıştı.

INNOCENT BİTCH   (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin