2. Sezon - Ayhan

508 33 20
                                    

*

Herkesin eli silahında nişan alır vaziyette giderken koridorun sonundan kapı  zorlanma sesleri gelmeye başladı, normal birisi kapıyı açmak için kafa atmayacağına göre zombi olmalıydı fakat yine de tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu. Kapıya yaklaştıkça sesler ve zorlamalar giderek artıyordu. Öncelik olarak arkamızda bıraktığımız 9-10 tane odaya bakmak gerektiğini yoksa olası bir durumda kapana sıkışacağımızı söyleyecekken önünde durduğumuz kapı açıldı ve göz alabildiğine bir zombi sürüsü üzerimize geliyordu. Hemen herkesi bir araya toplayarak geldiğimiz yöne geri gidecekken arkamızdaki kapılarda açılmış birer ikişer zombiler çıkıyordu. Korktuğum başıma gelmişti, iki taraf arasında sıkışmıştık. Herkes silahlarına sarıldı ve deli gibi ateş etmeye başlamıştık. Ama hesaba katılmayan bir şey vardı, mermi. Öyle ya da böyle bitecekti ve zombilerin ardı arkası kesilmek bilmiyordu. Ateş etmeyi bırakıp Ayda'ya baktığımda onunda bana baktığını gördüm. Silah sesleri eşliğinde gözlerinin o güzelliğine dalıp bittiğimizi anlamıştım. Her hikayenin bir sonu olduğu gibi bizimde sonumuz bu mu olacaktı...

*

Silahlarımızın mermisi bitmek üzereydi ve aynı şekilde bizde öyle. Son şarjörleri takıp zombi kalabalığının arasına ateş ederken farklı bir takım silah sesleri duydum ve olayı netleştirmeye çalışıyordum. Zombilerin yarısından çoğu bizi bırakıp arkalarına doğru ilerlemeye başladığında orada daha büyük bir olay olduğunu gördüm, zombilere ateş eden diğer insanlar. Bizi kurtarmak için mi yoksa farklı bir nedenden dolayı mı bilmiyordum fakat bizden sayıca üstünlerdi. Savaş ve Ali'ye arkamızdaki zombilere ateş etmesini söyleyerek Ayda ve bende diğer yöndekilere ateş ediyorduk. Zaten zombiler ilerideki ateş eden herkimlerse onlara doğru gitmeye başlamışlardı. Önümüz yavaş yavaş açıldığında Savaş ve Ali ağır adımlarda geri çekilerek ateş etmeye devam ediyorlardı. Sürü azalmaya başlayınca resmen hayatımızı kurtarmışlardı, kim olduklarına bakmak için daha hızlı bir şekilde ilerlemeye başlamıştım ki uzun zamandır duymadığım bir ses bana adımı seslendi. "Seliim, buradayız ateş etmeyi kesin bizimkilerden birisini vuracaksın " diyerek kahkaha atan Ayhan'dan başkası değildi. Mutluluktan gözlerimin içi gülüyordu resmen, çocuk gibi mutlu olmak değimini bizzat harfiyen yaşıyordum. Aydayla beraber ateş etmeyi bırakır bırakmaz Ayhan tekrar bağırdı ve ona doğru döndüğümde "Selim yakala bunu" diyerek attığı el bombasını havada tutmuştum. Ne işime yarayacak böylesine küçük bir alanda derken Ayda tek bir hareketle elimden alıp Ali'ye fırlatmıştı. Ali'de havada tutup benim gibi el bombasına bakarak anlam verememişti. Arkamızdan gelen zombi sürüsünün silahlarla kesilmeyeceğini anlayan Ayhan böyle bir çözüm bulmuştu. Bir elinde tuttuğu el bombasına bakıp bir de zombi sürüsüne bakınca kafasında ampul yanmaya başladı ve Savaş'a işaret ederek bombanın pimini çeker çekmez bizim olduğumuz yere gelip siper aldılar. Bomba kapalı bir koridor olduğundan dolayı çok gürültülü bir şekilde patlamıştı fakat ardı arkası gelmeyen zombilerin icabına da bakmıştı. Ayhanların uğraştığı sürü ise sesten dolayı neye uğradığını şaşırarak afallamış olacaklardı ki durma derecesine yakın yavaşlamışlardı. Ayhan önlerinden biz ise arkalarından ateş etmeye başlamıştık, şimdi kapana düşen biz değil onlar olmuştu. Son zombiyide vurduğumuzdan emin olup Ayhan'ın ve askerlerin bize doğru geldiğini gördüğümüzde hepimizin neşesi yerine gelmişti. Sıkıca sarılmalar sonrası Ayhan elini omzuma koyup "Ölmemişsin doktor, ben seni ölür diye düşünüyordum" diyerek şakayla karışık gülmeye başladı. "Seni gömmeden asla" diye cevap verdiğimde gülmesi kahkahaya dönüşüp herkesi güldürmüştü. En son ne zaman bu kadar içten güldüğümü hatırlamıyordum. Askerleri ve Ayhan'ı bulduğumuza en az bizim kadar sevinen Savaş'ın içinde hâlâ burukluk olduğunu görebiliyordum. Hepimizde vardı fakat geçecekti, Ece'yi öyle ya da böyle bulacaktık. Ayhanlara durumu anlatıp bir an önce yola koyulmaya başlamıştık bile.

Ayhanlara, Savaş'ın bulduğu odayı ve içinin full çakılı malzeme olduğunu söylediğimde bütün askerlerin gözleri parladı. Bir askeri paradan daha çok sevindiren tek şey silah ve mühimmattır. Toplam 30 asker ile birlikte en başta geldiğimiz odaya geri gidiyorduk. Hapishanede isyan çıkartan mahkumlar gibi yarımızın çoğunun omzunda silahı vardı. Herkesin tek bir hedefi oda hayatta kalmaktı, aslında kısa bir süre önceye kadar bu şeylerin geçmesini umuyordum. Bu virüs geçene kadar bekleyecektim fakat şimdi geçmesini beklemeyip onunla yaşamaya alışıyordum. Sadece ben değil yanımdaki her insan böyleydi. Her birisini ailemden bir parça olarak görüyordum, onlarda beni öyle. Mühimmat odasına geldiğimizde içeriyi son bıraktığımız gibi bulamadık. Aslında böyle olmasını umuyordum, o kadar ses sonrası buraya illa ki birisi veya birileri uğrayacaktı. Yine de alabildiğimiz kadar malzeme ve silah alıp silahsız kimse bırakmadık. Ayhan odadan çıktıktan sonra herkesi toplayarak ayrılmamız gerektiğini ve böylesinin daha iyi oldu olacağını söyledi. Haklıydı arama alanımızı çok büyük ölçüde küçültmüş olacaktık. 10 kişilik 3 grup yaptı ve hepsinin dağılması için rota belirlemişti. Biz ise Ayhan, Savaş, Ali, Ayda ve ben olarak 5 kişilik bir grup oluşturduk.





Göründüğünden çok ve çok daha fazla büyüktü bulunduğumuz yer. Depo/fabrika karışımı bir araziydi yüksek ihtimalle. Bazı odalarda ne işe yaradığını çözemediğimiz makineler ve motorlar bazı odalarda ise sadece boş variller vardı. İşin garip tarafı ise şu zamana kadar hiç kimse karşımıza çıkmamıştı. Toplam 4 grupta Ece'yi bulsa da bulmasada 3 saat sonra mühimmatları tamamladığımız odanın önünde buluşacaktık. Saat ve gün kavramını tamamen yitirmiştim hangi saatte hangi günde hatta hangi ayda olduğumuzu bile bilmiyordum. Koskoca bir oyunun içinde gibi hissediyordum kendimi. Ayhan eğitilmiş bir asker ve emir verici bir yapısı olduğundan bizim gibi kapıları dinleyerek değil tekmeleyerek açıyordu. Bir kaç böyle yapmamasını söylediysem de ne fayda. Bulunduğumuz koridorun son odasının önüne geldiğinde duraksadı. Herkes Ayhan'a baktığında neden durduğunu çok iyi anlamıştık. İçeriden hırıltı sesleri geliyordu ve az çok değil birden fazla oldukları kesindi. Kapı deliğinden bakmaya kalkıştığımda hiç bir şey göremedim, açıp açmamakta kararsız kalmıştık fakat içeride Ece'yi bulmamıza yarayacak bir ipucu bile çıkabilirdi. Belki de hırıltı çıkaranlar arasında Ece de vardı, bunu kapıyı açmadan bilemeyecektik. Herkes gerilmiş Ayhan'ın kapıyı açmasını bekliyordu. Arkasını dönerek "Herkes hazırmı" diye sorduğunda kafamı onaylarcasına salladım ve silahimi hazırladım. Ayhan bu sefer tekmeyle değil normal bir şekilde açıp bir kaç adım geri çekildi. İçeride ne olduğunu anlamak için kapının yavaşça açılmasını bekliyorduk. Belkide 2 saniyelik bir kısımda bile çok fazla gerilmiştim. Sonunda kapı ardına kadar açılmış içeriden net bir şekilde görüş almamıza yeterli olmuştu. Aşağı yukarı 7-8 zombi kapının açılması yüzünden bize doğru yürümeye başlamıştı. Silahlarımızı indirerek bıçaklarımızı tek tek kafalarının içine saplamaya başladık ki odanın köşesindeki dolaptan zorlanma sesleri geliyordu. Sanki birisini zorla kapatmışlar ama çıkamıyormuş gibi sürekli olarak kilitli dolabı zorluyordu. Savaş bir anlık gaflete düşüp dolaba doğru koştu ve kilit kısmına bir el ateş ederek kapağını açtı. Kapağı açar açmaz çoktan çürümeye başlamış olan bir zombi üstüne atlayarak altına aldığı Savaş'ı deli gibi ısırmaya çalışıyordu. Savaş elindeki uzun namlulu silahı ile zombiyi ne kadar göğsünden ittirmeye çalışsada bir an önce bir şeyler yapmak zorundayız. Elimi silahıma götürmeye fırsat vermeden Ayda soğukkanlı bir şekilde tek el ateş etti ve Savaş üstündeki zombiyi güç bela atarak ayağa kalktı. Hepimiz şaşkın bir şekilde Savaş'a baktığımızda Savaş "Şerefsiz iyi boğuşuyor, zamanında güreşciydi heralde" diyerek gülmeye başladı. Onun bu umursamaz tavrı karşısında hiç kimse onun gibi gülmüyordu, burada bir anlık hata canına mâl olabilirdi. Savaş'ın yanına giderek kollarını ve omuzlarını inceledim, ne yaptığımı sonradan anladığında alaycı bir tavırla "Hadi ama ısırılsam anlardım heralde, hem ölmedim bak hâlâ buradayım" dediğinde herkes ciddi anlamda sinirlenmişti Savaş'a. Ayhan sinirli bir şekilde suratına bakarak "Kıza dua et, yoksa ölecektin ve ben kılımı kıpırdatmazdım. Kendi canını hiçe sayan benim canımıda hiçe sayar" diyerek odadan çıkmıştı. Söylediği sözlerde sonuna kadar haklıydı, yaptığı gereksiz bir şeydi. Odadan hepimiz teker teker çıktığımız sırara üst katlardan acı ve tiz bir çığlık duyuldu. Herkes birbirine baktıktan sonra hepimiz üst kata çıkan merdivenlere doğru koşmaya başlamıştık. Yeni bir maceramı yoksa alıştığımız hatta alışmaya çalıştığımız yeni hayatın bir parçasımıydı oraya gidene kadar öğrenemeyecektik.

Zombi Salgını (Düzenleniyor) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin