Jiyong saçının alnına düşen kısmını başının tepesinde dağınık bir şekilde topladı ve Seungri'ye bakmaya başladı.
''Somurtmayı kes Ri, sorun değil.'' gülüp kollarını sarışının beline doladı ve yanağına uzun bir öpücük kondurdu.
''Bu bir sorun, Jiyong-- Çok üzgünüm-- Bunun nasıl olduğunu bile--''
''Kes şunu.'' Jiyong tek eliyle çocuğun yanaklarını sıkıp konuşmasını engelledi. ''Sorun değil, bu tür şeylere alışkın değilsin ve herkes anahtarı birkaç kez içeride unutur, halledilemeyecek bir şey değil.''
''Ama Ji--'' Seungri söylendiğinde şimdi daha beter somurtuyordu. ''Ben ufak bir çocuk bile değilim ve anahtarı daha taşındığımız gün içeride--''
''Kes şunu.'' Jiyong tekrar yanaklarını sıkıştırınca Seungri iyice somurttu, eğer bu mümkünse. ''Bu herkese olur, alışacaksın.''
Seungri derin bir iç çekti.Neredeyse bir günde her şeyi toparlamışlardı, Jiyong'un eşyalarından çoğu hâlâ işe yarardı, ama çoğunlukla fazla şey almamaya çalıştılar çünkü gerçekten, zaten fazla alışveriş yapmışlardı.Tüm kutular eve taşındığında, onlar yerleşmeye başlayamadan Jiyong'un birkaç saatliğine şirkete gitmesi gerekti.Ama Seungri o yokken markete gitmek istediğinde, kapıyı anahtarı almadan çektiğini eve geri dönene kadar farketmedi.Aslında, çocuk bunu telefonda ona söylediğinde Jiyong kahkaha atmıştı, ama bunu Seungri'nin önünde yapamıyordu çünkü sarışın tüm dünyası başına yıkılmış gibi davranıyordu.Jiyong eve beş civarında geldiğinde her şey gayet sakindi, Seungri bir çilingir bulup çoktan eve girmişti.Zaten bu ciddi bir sorun bile değildi, ama fena somurtuyordu.
''Ya bir şeyleri kapatmayı unutup evi ateşe falan verirsem? Kendime güvenmiyorum.''
Jiyong gülüp biraz geri çekildi ve ellerini beline koydu.
''Söylenmeyi kes, kapının yanına anahtarları koymak için bir şeyler ayarlarız.'' Aniden sırıtıp kollarını iki yana açtı ve Seungri'ye baktı. ''Evimize yerleşmemiz gerekiyor!'' Heyecanlı bir şekilde söyleyince Seungri kendini daha fazla tutamayıp gülmeye başladı.Çünkü Jiyong gerçekten sevimli görünüyordu, barda tanıştığı adamla alakası yoktu.Üzerinde ultra kısa renkli bir şort vardı ve beyaz bir atlet giyiyordu.Tepesindeki topuz daha daha sevimliydi, o yüzden Seungri'nin somurtmaya devam edebilmesi bir mucize olurdu.
''Tatlı görünüyorsun.'' Jiyong'a yaklaşırken söyledi, biraz fazla.
''Ve sen--'' Jiyong ellerini çocuğun omuzlarına koyarken ona şöyle bir baktı. ''--fazla erkeksi görünüyorsun.'' Kaşlarını çattı çünkü Seungri'nin üzerinde siyah bir şort ve yine siyah olan bir atlet vardı. ''Cidden, renkli bir şeyiniz var mı Bay Lee?''
Seungri sırıtıp kaşlarını kaldırdı.
''Sen.''
''Ben?'' Jiyong suratına yayılan koca bir gülümsemeyle söylediğinde Seungri çoktan kısa bir öpücük çalmıştı.
''Evet, sen yeterince renklisin.'' Jiyong sarışının avucunu topuzunda hissedince gülmeye başladı. ''Bu tatlı görünüyor, daha önce saçını böyle bağladığını görmemiştim.''
''Çünkü çirkin duruyor, o yüzden sana göstermek istemedim.''
''Çirkin değil-- bekle, o zaman neden şimdi gösteriyorsun?''
''Çünkü artık çok geç, zaten benimle birlikte bu eve tıkılıp kaldın, kısaca-- topuza alışmaya başla.''
Seungri gülüp adamın topuzuyla oynamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Can Have All My Hoodies
FanfictionHerkesle sarhoş olabilirsin ama her zaman yalnız kusarsın.