Rahatsızca kıpırdanırken aralanan gözlerimin önünde masa ve sandalye bacakları olmasını beklemiyordum. Masa ve sandalye bacağı?
Gözlerimi tamamen açıp olduğum yerde doğrulurken boynumun ağrımasıyla yüzümü buruşturup elimi boynuma attım. Gözlerim odanın içerisini süzerken masa üstü isimliğinde Min Yoongi yazdığını görünce oturduğum yerden hızlıca kalmıştım. Burası Yoongi hocanın odasıydı. İyi de nasıl gelmiştim ki ben buraya? En son oturduğum masada dosyaları inceliyordum.
Tanrım uyuyup kalmış mıydım gerçekten?! Üstelik Yoongi hocanın odasında uyanıyordum. Adam beni buraya kadar taşımış mıydı? Ellerimle yüzümü kapatırken ayağımı yere sertçe vurdum. Tanrım bu utancı bana neden yaşatıyorsun?
Aklıma düşen Namjoon'la ellerimi yüzümden ayırıp odanın çıkışına ilerledim. Asansörlere doğru ilerlerken elim boynumdaydı. Amma da rahatsız koltukmuş. Gün boyunca ağrıyan bir boyunla mı duracaktım?
Namjoon'un bulunduğu beşinci yoğun bakımın olduğu ikinci kata geldiğimde açılan kapıyla bedenimi dışarı atmıştım. Acaba uyanmış mıydı? Saate bile bakmamıştım.
Yanına geldiğim yoğun bakımın penceresinden baktığımda yatağın boş olduğunu görünce kaşlarımı çattım. Ne oluyordu? Namjoon neredeydi? Ellerim telefonumu bulmak için ceplerimde gezinmişti fakat bulamamıştım. Telefonu boş verip adımlarımı merdivenlere ilerlettim. Danışmaya gidip bilgi almalıydım.
Hızlıca indiğim merdivenlerin solunda kalan danışmaya doğru ilerlerken kalbimin atış hızını hissetmiştim. İyi şeyler düşünmeye çalışıyordum fakat ters bir durum için de endişelenmeden edemiyordum.
Verdiğim bilgilerle aldığım cevap içime su serpmişti. Yoongi, Namjoon'u yoğun bakımdan aldırtmıştı. Normal odaya alındıysa uyanmıştı ve iyi olmalıydı değil mi?
Asansöre ilerleyip tuşa basmış, beklemeye başlamıştım. Her seferinde şu lanet olasıyı beklemek kadar iğrenç bir şey yoktu. Her kattan biri bastığından sürekli duruyor, durduğu için de gecikiyordu. Hastanelerin bu durumundan hoşlanmıyordum.
Kendimde sekiz kat çıkacak gücü bulamadığımdan beklemek zorundaydım. Midemin boşluğu beni rahatsız ediyordu çünkü. Uyanır uyanmaz duygu karmaşası yaşamak pek de sağlıklı değildi.
Sonunda beklenilen geldiğinde ilk içeridekilerin çıkmasını beklemiştim. İçeride bir hemşire kaldığında içeri girip sekizince katın tuşuna basmıştım. Sanırım kaskatı kesilen bedenim için sıcak bir duşa ihtiyacım vardı..
Birkaç katta durduktan sonra nihayet sekizinci kata gelen asansörden indiğim gibi bakışlarımı oda numaralarında gezdirmeye başlamıştım. Aradığım dokuz numaralı odaydı.
İki kapı daha geçtiğimde dokuz numarayı görünce beklemeden içeriye girdim. Yoongi'yi Namjoon'un yanında serumuyla uğraşırken bulmuştum. Mi soo da öğrencisi olduğundan yanındaydı.
Ve Tanrım! Namjoon uyanmıştı!
Hepsi kapıdan tarafı döndüğünde bakışlarım kısa bir saniye Yoongi'nin bakışlarıyla kesişmişti. Başımla selam verip "Gelebilir miyim?" diye sormuştum. Çabuk cevap vermesi gerekiyordu. Ona bakmaya devam ettikçe daha fazla utanıyordum.
Başıyla onayladığında ilk Mi soo'nun yanına gidip elinden sıkıca tutmuştum. Nemli duran gözleri ağladığına işaretti. Bakışlarım yataktaki bedenden tarafı döndüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım. Ağlamamalıydım..