Yoongi hocayla geçirdiğim zaman hastaneye geldiğimizde son bulmuştu. O işine dönmüş ben de Jungkook hocayla konuşmak için yanına gitmiştim fakat beni eve kovmuştu resmen. Konuşmayı sonraya ertelemişti. Bugün eve gidip dinlenmem gerektiğini, Başhekim sorun yaparsa onunla bizzat kendi konuşacağını söylemişti. Eh, ben de itiraz etmemiştim.
Hastaneden çıkmadan önce kantine uğrayıp Yoongi'ye kahve almıştım. Kahve telafimi şimdi yapsam bir şey olmazdı. Sürekli bir şey oluyor, kahvesini götüremiyordum.
Odasının önüne geldiğimde kapıyı çalıp beklemiştim. Yine cevap vermemişti. Yine aynı durumu yaşamamak için arkamı kontrol etmiş, olmadığını görünce tekrar kapıdan tarafı dönmüştüm. Elimi kapı koluna götürüp açtığımda odasının boş olduğunu görmüştüm.
İkilemde kalsam da karar verip içeriye girmiş, kapıyı kapatmıştım. Hastalarını kontrole gitmiş olabilirdi, ya da acil bir işi çıkmış olabilirdi. Biraz bekleyecek, gelmezse gidecektim.
Kahveyi masasının üzerine koyup cam kenarına geçerek beklemeye başlamıştım. Fakat dakikalar geçiyor, o gelmiyordu. Daha fazla beklemeye gerek yoktu. Nasıl olsa yarın tekrardan görüşecektik.
Masasına ilerleyip not kâğıtlarından bir tane alıp masa üzerindeki kalemini elime aldım.
'Büyük bir ihtimalle siz geldiğinizde kahveniz soğumuş olacak, eğer geldiğinizde içebileceğiniz sıcaklığa sahipse de afiyet olsun... Eun soo.'
Notumda göz gezdirip hafif bir şekilde gülümsedim. Ardından not kâğıdının bir kısmını bardağın altına sıkıştırıp masadan uzaklaşmıştım. Umarım kahve soğumadan gelebilirdi...
••
Elimdeki cips tabağını ve gazozu masanın üzerine koyarken çalan kapıyla hızlı adımlarla kapıya doğru koşturdum. Eve geçmeden Taehyung ve diğerlerini aramış, bana gelmelerini söylemiştim. Hoseok ailevi durumları yüzünden gelemeyeceğini söylemişti. Mi soo çalıştığından genel olarak gelemiyordu.
Neyse, Taehyung ve Namjoon gelmişti sonuç olarak..
Kapıyı açtığımda karşıma dikilen Taehyung kollarını direkt bedenime dolarken arkasında kalan Namjoon'a bakmıştım. Yüzündeki yaralar iyileşmişti ve gayet iyi gözüküyordu. Onu görmeyeli gerçekten bir hayli iyileşmişti.
Taehyung'un beni nihayetinde serbest bırakmasıyla kollarımı iki yana açarak Namjoon'a doğru ilerlemiştim. Yüzünde geniş bir gülümseme vardı. İçeri batan yanaklarıyla tatlı duruyordu.
"Bana kollarını öyle açmadın!"
Namjoon'dan ayrılıp bakışlarımı Taehyung'a çevirdiğimde sırıttım. Manyaktı bu çocuk.
"Kapıyı açtığım gibi üzerime abandın. Kollarımı açmama fırsat vermedin ki."
"Tamam tamam. En çok beni sevdiğini biliyorum zaten."
Kendi kendine değişik hareketler sergileyerek salona geçerken "Tanrı yardımcısı olsun." diyerek içeri giren Namjoon'un arkasından kahkaha atmıştım. Arkadaşlarımı gerçekten çok seviyordum. Tanrı'nın bana geçtiği en iyi kıyak bu olabilirdi..
Peşlerinden salona girdiğimde gördüğüm manzara karşısında masanın üzerindeki telefonumu elime almıştım. "Bana poz verin." Benden tarafı döndüklerinde çektiğim fotoğrafla gülümsedim. Mi soo'yu biraz kıskandırsam hiçbir şey olmazdı..