Kantinde oturmuş kahve bardağımın içindeki kaşıkla oynarken düşünüyordum. Yoongi Hoca şu aralar dikkatimi çekiyor olmalıydı ki sürekli o kadınla sarılışı geliyordu aklıma. Kıskanmış mıydım pek anlamıyordum. Daha önce hiç ilişkiye ayıracak vaktim olmamıştı. Bu yüzden hissettiklerimi pek anlayamıyordum. Anladığım tek şey Yoongi hocaya karşı normal olmadığımdı.
Öylece kaşıkla oynamaya devam ederken masanın karşısındaki hareketlilikle bakışlarım karşımda oturan Jimin'i bulmuştu. Elindeki portakal suyunu yudumlarken gözleri üzerimdeydi.
"Niye bana öyle bakıyorsun?"
"Yediğin azarın derecesini anlamaya çalışıyorum. Ne bu halin? Ne söyledi Jungkook Hoca ki böyle yüzün iki karış asık?"
Derin bir nefes alıp oturduğum yerde dikleşerek dirseklerimi masaya yaslamıştım. Çenemi avuç içlerime yaslarken "Jungkook Hoca bir şey söylemedi. Konu o değil zaten." demiştim. Tek kaşını kaldırıp başını sallamakla yetinmişti. Meraklılık edip ne olduğunu sormamıştı neyse ki. Cevap veremezdim ona açıkçası.
Jimin'in portakal suyunu içişini izlerken kantine giriş yapan Yoongi Hoca'yı gördüğümde ellerimle yüzümü kapattım. Jimin'in şüphe duymaması için "Başım ağrıyor." diye mırıldanmıştım.
Telefonumun bildirim sesiyle elimi cebime götürmüş, ekranından ne olduğuna bakmıştım. Mesaj gelmişti. Taehyung ve Hoseok, Namjoon'u ziyarete geleceklerdi. Geldiklerine dair mesaj atmıştı.
"Jimin?"
Seslenişimle bakışları bana dönmüştü. "Arkadaşlarımla tanışmak ister misin?" Sorduğum soruya karşılık "Olur." dediğinde oturduğum yerden kalkmıştım. Onun da kalkmasıyla beraber çıkışa doğru ilerlemiştik. Bakışlarım kahve alan Yoongi'yi bulduğunda ona kahve sözüm olduğunu hatırlamıştım. Bugün değil ama yarın halledebilirdim bunu.
Bakışlarım hâlâ üzerindeyken aldığı bardağıyla tam olarak bizden tarafı dönmüştü. Bakışlarımı önüme çevirsem de gözlerimiz kesişmişti. Yani bu demek oluyordu ki ona baktığımı yakalamıştı.
Bir şey olmamış gibi davranıp kantinden çıkarken Jimin benden tarafı dönmüştü. "Fazla kalamam ona göre." Onu başımla onaylarken koridor boyunca ilerlemeye devam etmiştik.
Kısa bir asansör bekleyişinin ardından sekizinci kata çıktığımızda Mi soo'yu, Namjoon'un odasına girerken görmüştüm.
Biz de odanın önüne vardığımızda kapıyı açıp içeriye girmiştik. Bakışlar bizden tarafı dönmüş, Jimin'de sabit kalmıştı. Mi soo ve Namjoon'u tanıyordu fakat Hoseok ve Taehyung'u tanımıyordu.
"Selam, size yeni bir arkadaş getirdim."
Odanın içerisine doğru ilerlerken Taehyung kollarını göğsünde bağlamış, bana garip garip bakmıştı. 'Bu nereden çıktı?' bakışları atıyordu bana. Kıskanç çirkin ördek yavrusu.
"Herkese merhaba."
Bana olan garip bakışlarını çeken Taehyung Jimin'in selamına aynı şekilde karşılık verirken gülümsedim. Onun derdinin Jimin'le değil de benimle olduğu için çocuğa surat yapacak değildi. Öylesi değişik insanlardan değildi benim arkadaşlarım.
Onlar konuşmasına devam ederken ben de Mi soo'nun yanına gidip Namjoon'un tepesine dikildim. Giderek daha iyi oluyordu. Özellikle de ağzı. Bir açtı mı susmak bilmiyordu. Kurduğu on cümlenin dokuzu 'beni buradan çıkarın' dı. Beni de bunaltmıştı artık.