Kollarım göğsümde bağlı bir şekilde oturduğum koltukta Yoongi'nin dönmesini bekliyordum. Beni eve bıraktıktan sonra haliyle hastaneye geri dönmüştü. Neden burada, onun evinde olduğum hakkında bir fikrim yoktu.
Hâlâ herhangi bir cevap vermemişti bana. Fakat davranışları hastanedekine oranla daha yumuşaktı. Bu kez bana inanmış olmalıydı. Bir zahmet inanmalıydı. Onu sevdiğimi söylemiştim!
Anahtar sesinin ardından kapının açılış sesini duyduğumda salak gibi ayağımı unutup direkt ayağa kalkmıştım fakat kalkmam kısa sürmüş, amele sümüğü gibi yere yapışmıştım.
Ne güzel bir karşılama ama? Selamlıyorum seni Min Yoongi.
"Eun soo?"
Evet rezillik.
"Ne yapıyorsun?"
Yanıma gelip kolumdan destek vererek bedenimi kaldırmış, koltuğa geri oturmama yardımcı olmuştu. Yüzündeki ifade eğlenir gibiydi fakat gözlerindeki endişenin de farkındaydım.
"Bir anlık ayağımı unutup kalktım. Sonra da düştüm."
Hafiften kıkırdadığında gözlerimi yakın duran yüzünde gezdirdim. Ne? Komik miydi? Canım yanmıştı. Yani çok yanmamıştı ama yanmıştı işte biraz.
"Niye sırıtıyorsun? Seni karşılamak istemiştim.."
Gülümseyişi sesli bir hâl aldığında kaşlarımı çatmıştım. Gerçekten komik olan ne vardı burada ben anlamıyordum.
"Sana ayağa kalkmak yasak demedim mi?"
Omuz silktiğimde "Niye söz dinlemiyorsun?" diye sitem etmişti. Beni düşünüyormuş gibi bir hâli vardı fakat her an değişebilirdi. Malum, karşımdaki Min Yoongi'ydi.
"Hadi gel."
Ayağa kalktığında hiç istifimi bozmadan oturmaya devam etmiştim. O da bunu fark etmiş olmalıydı ki arkasını dönüp benden tarafı bakmıştı. Yüzümdeki sırıtışla "Ayağa kalkmam yasak." dediğimde aynı şekilde gülümsemişti.
"Söz dinleyeceğin tuttu."
Eğilip bir kolunu sırtımdan, diğer kokunu bacaklarımın altından geçirip bedenimi havalandırmıştı. Kollarım direkt boynuna dolanmış, gözlerim yakın duran yüzünü keşfe çıkmıştı.
Biz tam olarak ne oluyorduk şimdi? Ben ona onu sevdiğimi söylemiştim, hâlim ortadaydı. Peki o? O ne düşünüyordu benim hakkımda? Şu anki davranışları sadece yardım amaçlı mıydı yoksa başka şeyler de mi vardı?
Yanına vardığımız masanın etrafında dizili olan sandalyelerden birine bedenimi bırakırken "Ne yemek istersin?" diye sormuştu. Hâlâ yüzüne bakmaya devam ederken "Fark etmez." diye cevaplamıştım onu.
"Peki, kafama göre takılacağım o halde."
Başımla onayladıktan sonra yanımdan ayrılmış, buzdolabına doğru ilerlemişti. Çıkardığı malzemeleri tezgâhın üzerine koyduktan sonra kollarını yukarıya sıvamıştı. Yetenekli olduğunu bildiğimden yemek sorun değildi benim için.
"Bir şey soracağım?"
Arkasını dönmeden "Sor." diye yanıtladığında "İlk başlarda neden öyle değişik davranıyordun?" diye başka bir soru yöneltmiştim.