Jungkook Hocanın bahsettiği hastanın odasının önüne geldiğimizde çenemin altına sıyırdığım maskemi yukarı çekip ağzımı ve burnumu kapatmış, odaya girmeden ellerime dezenfektan sıkarak hazır hale gelmiştim.
Jungkook hocanın kapıyı açmasıyla peşinden içeriye girmiştim. Oda içerisine girip yatağın ayak tarafında durduğumda gördüğüm manzara karşısında içim acımıştı. Bu kadar düşük bir hasta görmek herkesin kalbine dokunurdu.
Bedeni tamamen eriyip gitmişti. O kadar zayıftı ki kemikleri sayılıyordu neredeyse. Sadece mide kısmında bir şişlik vardı. O da büyük bir ihtimalle su topladığı içindi.
"Tüpler ne için?"
Sağ boşluk tarafından takılan tüpleri işaret ederek sormuştum. "Biri idrar kesesine bağlı, diğeri midesindeki suyu çıkarmak için. Fakat artık hastalığı ileri boyuta ulaştığı için midesindeki suyu çıkartamıyoruz. O yüzden midesine takılan tüpü çıkartacağız. Bu senin işin olacak tabi ki."
Başımla onaylarken bedenini tamamen benden tarafı çevirmişti. "Ona iyi bak. Artık o senin hastan." Tekrardan başımla onaylarken "Merak etmeyin, ona çok iyi bakacağım." diyerek gülümsemiştim. Maskeden belli olmasa da kısılan gözlerimden bunu anlamış olmalıydı ki onun da gözleri gülümsediğine dair kısılmıştı.
"Bir şeye ihtiyacın olursa ara, odamda olamıyorum pek biliyorsun."
"Tamam hocam."
Arkasını dönüp odanın çıkışına doğru ilerlerken ben de yatakta yatmakta olan teyzeden tarafı dönmüştüm. İlk olarak bitmiş serumunu yenileyip, ardından midesindeki tüpü çıkarmalıydım.
Yanına gidip eli üzerindeki serumu çıkartırken ona dokunduğumu hissetmiş olmalıydı ki gözlerini açıp benden tarafı bakmıştı. Yorgun bakışları vardı. Beni tanımadığı için gözlerini üzerimden çekmiyordu.
"Merhaba, Eun soo ben. Sizinle ben ilgileneceğim artık."
Söylediklerimi dinlemiş, tepki dahi vermemişti. Gözlerini kapatıp uyumaya devam etmişti. Kadının artık hiçbir şey için hali kalmamış gibiydi. Çok görmemek gerekiyordu aslında. Kadın canının derdine düşmüşken kim olduğumun ne önemi vardı?
••
|5 gün sonra|
Yine uykusuz geçecek bir geceydi. Geçen gecelerde ara ara uyanmış, onu kontrol etmiştim. Gündüzleri kişisel bakımı, biten serum ve yatak yaralarının pansumanıyla uğraşıyordum. Yanından ayrılıp Namjoon'un yanına gitmemiştim bile. Sadece yemek aralarında ayrılabiliyordum.
Uyuduğunu gördüğümde oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. Gözlerimin üzerindeki yorgunluğu atmam gerekiyordu. Kantine inip kahve alsam hiç fena olmazdı. Uyku dengem tamamıyla bozulmuştu.
Koridorda masa başında olan görevli hemşireye kantine gittiğimi, olası bir şeyde bana haber vermesini söylemiştim. Beni onayladığında yanından ayrılmıştım. Cebimde olan telefonumu çıkartıp saate baktığımda gece iki olduğunu görünce derin bir nefes aldım. Zaman da geçmiyordu.
Merdivenleri inmeyi bitirdiğimde kısa bir koridor geçip kantine giriş yapmıştım. Birkaç kişi haricinde kimse yoktu. Etraf bir hayli sessizdi. Gündüz vakti tam bir kaos yeri oluyordu.
Aldığım kahveyle boş masalardan birine oturmuş dirseklerimi masaya yaslamıştım. Ellerimle yüzümü kapatıp bir müddet öyle kaldım. Benim de psikolojim bozulmuştu. Giderek gözümün önünde sona yaklaşıyordu. Bir insan bu hale gelecek kadar nasıl kızdırabilirdi Tanrıyı? Böyle bir hastalık bana, verilen bir ceza gibi geliyordu.
Ellerimi yüzümden ayırıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra önümde duran kahvemden bir yudum almıştım. Beni kendime o bile getiremezdi ama insanın beynini kandıracak bir şeylere ihtiyacı vardı.
Bardağın içindeki kaşıkla oyalanırken "Eun soo?" diye seslenen Yoongi'nin sesini duymuştum. Başımı kaldırıp etrafıma bakındığımda benim masama doğru geldiğini görmüştüm. O da mı buradaydı? Nöbetçi doktorlardan biriydi sanırım.
Ayağa kalkacağım sıra "Rahatsız olma." diyerek oturmamı işaret etmişti. Karşı sandalyeye oturduğunda bakışlarımı yüzüne çıkarmıştım. Kaşları çatık bir şekilde bakıyordu bana. Çok mu çökmüş gözüküyordum?
"Ne yapıyorsun bu saatte burada? Günlerdir uyumuyor gibisin?"
Elimle şakaklarıma baskı yaparken "Jungkook Hoca mide kanseri olan bir hastayla yakından ilgilenmemi istedi. Birkaç gündür onunla ilgileniyorum." diye cevaplamıştım.
"O yüzden etrafta gözükmüyordun.."
Başımla onaylayıp önüme dönerken yanağımın iç kısmını ısırdım. Demek birkaç gündür etrafta gözükmediğimin farkındaydı. Gözleri aramış mıydı beni acaba?
Neden arasın?
Aklıma düşen soruyla derin bir nefes aldım. Onun için görülmeye değer biri miydim ki gözleri beni arayacaktı sanki? Sürekli yanına gelen o kadından zaman kalsa belki arardı beni gözleri..
"Ayakta uyuyacaksın neredeyse, gidip dinlen bu kadar yorma kendini."
Tam dudaklarımı aralamış ona cevap verecektim ki masanın yanına gelen hemşireyle dikkatim dağılmıştı. Bu, ilgilendiğim hastanın bulunduğu kattaki görevli hemşireydi. Bir şey olması durumunda kantinde olduğumu söylemiştim. Olan bir şey mi vardı?
"Hocam, hasta az önce vefat etti."
Söyledikleri içimde bir yerlere dokunurken oturduğum yerden kalkmış, merdivenlere doğru koşturmuştum. Ona bir yararım olmayacaktı fakat şaşkındım. Birkaç dakika önce yanındaydım..
Çıktığım katların ardından odaya vardığımda yatağın ayak kısmına gelip üzerine beyaz örtü çekilen bedene bakmıştım. Hayat ne kadar garip bir şeydi böyle? Bu kadar acı çekerek ölmeyi kim isterdi? Umarım şu an hak ettiği bir yerdeydi.
Üzülmemin yanı sıra sevindiğim bir şey de vardı. Ölüm, onun kurtuluşuydu. Bu illet hastalığın önceden önü kestirilmediğinde kurtulmak zor oluyordu.
Buğulanan gözlerimi avuç içimle sildikten sonra odadan çıkmak adına kapıdan tarafı döndüğümde Yoongi'yle karşılaşmıştım. Onun da geldiğini fark etmemiştim.
"Burada yapabileceğim bir şey kalmadı..."
Gözlerim tekrardan yataktaki bedeni bulduğunda buruk bir şekilde gülümsedim. Onunla kısa da olsa geçen diyaloglarımı unutmayacaktım...
••••
-Jimse🦅