Jimin'in ağzından
Dakikalardır dolabıma bakıyordum ama dışarı çıkmama yetecek kadar kapalı bir kıyafet bulamıyordum. Dün de hırpalandığım için son düzgün kıyafetim de parçalanmıştı. şimdi ise dışarı çıkmam lazımdı ama kıyafetlerimden hiçbirisi dışarı çıktığımda beni taciz edilmekten kurtaracak kadar kapalı değildi. En sonunda sırtının neredeyse yarısı yırtık olan kazağımı giydim ve sırt çantamla biraz da olsa kamufle etmeye çalıştım.
Odamdan çıkıp (gerçi oda denmek için bin şahit ister) salonda yatan büyükannemin yanına gittim ve uyanıp uyanmadığını kontrol ettim. Diğer insanlara göre yüzü buruşmuş ve hastalıkla uğraşan ihtiyarın teki olarak görülen büyükannem benim için sokakta gördüğüm tüm insanlardan çok daha güzeldi. En azından kalbi güzeldi. Öyle ki sokakta karşılaştığım tüm insanlar bana acıyarak bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Sanki tek başıma geçinmeye çalışmak benim suçumdu.
Tüm yardım kurumları büyükannem hayatta olduğu için kimsesiz olmadığımı , bana yardımcı olamayacaklarını söylüyordu. Büyükannemin hastalığıyla ilgili belgeleri verirsem bana yardım edebilirlerdi , fakat hastane 10 yaşındaki bir çocuğa herhangi bir hasta belgesi veremiyormuş. Tabi ki bunların hepsi bahane. Benim gibi kimsesiz bir sürü çocuğa bakıyordu bu kurumlar. Bu yüzden onlar için yeni bir çocuk almak ; yeni bir iş , başlarına yeni bir bela almak demekti.
Zaten ben de halimden memnundum. Yetimhanelerde kötü muamele gören çocukların hikayelerini okuyordum. Ben kendi başımın çaresine de , büyükannemin başının çaresine de bakabilirdim.
•••
Büyükanneme ilacını ve çorbasını içirdikten sonra evden çıkmak zorunda kalmıştım. Evde beni de doyuracak kadar yemek kalmamıştı çünkü.
Mesai saati başlayacağı için trafik bu saatlerde çok oluyordu. Bu da tabi ki benim için daha çok iş demekti.
Kapının yanındaki malzemelerimi aldıktan sonra trafik lambasına doğru yürümeye başladım. Şanslıydım ki evden çok da uzakta bir yere gitmek zorunda kalmıyordum. Evimiz işlek bir caddenin ara sokaklarından birinde bulunan küçük bir evdi.
10 dakikalık bir yürüyüşten sonra sonunda caddeye çıkmış , arabalara ulaşmıştım. Kısa bir süre arabaların önümden hızla geçişini izledikten sonra sonunda kırmızı ışık yanmıştı ve benim işim başlamıştı.
En önden başlayarak tek tek tüm arabaların yanına gidip camlarını silmemi isteyip istemediklerini sormaya başladım.
1.sürücü istemiyor.
2.sürücü istemiyor.
3.sürücü istemiyor.
4.sürücü küfrediyor.
5.sürücü...
İstiyor!! Hemen elimdeki spreyi tüm cama sıkıp elimdeki bezle silmeye başladım. Büyük bir özenle camın her yerini sildikten sonra adamdan ücretimi bekledim. Fakat adamın bana verdiği tek şey egzozundan çıkan duman olmuştu.
Yeşil ışık yandığı için tekrar kenara geçip beklemeye başlamıştım. Belki bir dahaki ışıkta birkaç kuruş olsun kazanabilirdim.
•••
Sonunda öğle saatleri gelmiş , trafik sakinleşmişti. Artık buradaki işim bitmişti ancak 5 saat çalışmama rağmen yalnızca 2000 won (yaklaşık 6 TL) kazanabilmiştim.
Kahvaltı yapmadığım için açlıktan başım dönmeye başlamıştı. Aslında bir şeyler alabilirdim elimdeki parayla. Ancak büyükannemin ilacı bittiği için ilaç almam lazımdı. Çantamın cebinden bir kaç gündür biriktirdiğim parayı saymıştım. Sabah kazandığım parayı da ekleyince 10.000 won'um olduğunu görmüştüm. Ancak büyükannemin ilacını almam için 5000 won daha lazımdı. Bu parayı akşama kadar toplamam lazımdı. O yüzden bir de yemek yemeye para veremezdim.
Bugün pazar kurulacaktı çarşının içinde. Belki pazara gidersem bir kaç bir şey atıştırabilirdim.
•••
Yarım saatlik bir yürüyüşün sonunda sonunda pazara gelmiştim. Hava çok sıcaktı bu yüzden öğle saati kadar yolu yürümek ancak aptalların işiydi. Yani benim.
Pazara girer girmez en azından karnımı doyuracak bir şey aramaya koyuldum. En köşedeki tezgah dikkatimi çekmişti. Elmalar , kirazlar , erikler... envaiçeşit meyve vardı.
Sabah kahvaltı yapmamıştım. Dün akşam yemeği de yememiştim. Açlıktan gözümün önü kararmaya başlamıştı. Nasıl adım attığımı bile bilmeden tezgaha doğru ilerlemeye başladım. Tezgahın önüne geldiğimde neredeyse ayakta duracak halim kalmamıştı.
Baygın gözlerimle karşımdaki amcaya karşı ağlamaklı sesimle konuştum.
"Amca , lütfen... tezgahından bir tane e-elma alabilir miyim ?"
Adamın kaşlarını çatmış bir şekilde ayağı kalkıp bağırması bir olmuştu.
"Seni velet!!! Öyle bedavaya yemek yiyebileceğini mi zannediyorsun!!! Eğer yemek istiyorsan parasını vereceksin! Senin gibi dilencilere bu şehirde yer yok !"
Adamın sözlerine üzülecek halim bile kalmamıştı. Yalpalayarak pazardan çıktım ve eve doğru yürümeye başladım. Artık bayılacak gibi hissediyordum. Yarım saatlik yolu tekrar geri döndükten sonra sonunda kendi sokağıma varmıştım.
Yemeğe verecek param yoktu.
Bana yemek verecek olan yoktu.
Başka çarem yoktu.
Her param olmadığı zaman yaptığım gibi çıkmaz sokağın sonundaki çöp kutusuna ilerledim. Zaten artık buraya alışmıştım. Buraya kimin ne çöp attığını bildiğim için en azından zehirlenmeyeceğim inanıyordum. Sık sık aç kaldığım için de zaten en az 3-4 günde bir bu çöpü ziyaret etmek zorunda kalıyordum.
Çöp kutusu görüş açıma girdiğinde arkasında bir hareketlilik fark ettim. Doğru düzgün gözümü bile açamadığımdan yalnızca bir hareketlilik olduğunu anlayabilmiştim. Genelde hep ıssız olan bu sokakta bir canlı olması bile beni şaşırtmıştı.
Sonunda çöpün önüne geldiğimde daha çöpü karıştırmaya bile başlayamadan bacaklarım pes etmiş ve vücudumu yerle bir etmişti.
En son olarak gözlerim de pes edecekken o hareketliliğin bir tavşan olduğu kanaatine varmıştım.
•••
Umarım ilk bölümü beğenmişsinizdir. Şimdiden hepinizin bayramı kutlu olsun ^-^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poor and Fool // Jikook
FanfikceBen sadece senin beni bırakacağını tahmin edemeyen fakir , aptal adamın tekiyim Jungkook... ••• Şimdi defol git ve bir daha asla geri gelme !! ••• Fakir Park Jimin o gün kendi çöpünü karıştıran zavallı bir çocukla karşılaşır ve o çocuğu yanına aldı...