⏳Cem Adrian - Seni Kaybettim
*Bana bir masal anlat hayat. İçinde gözyaşı olmasın.*
5. BÖLÜM|"KAYIP FREKANSLAR"
Sanatçıları anlayabilmek oldukça zordur. Çünkü ortaya koyduğu şeyin içine gizlediği kendinden birçok parça vardı. Belki bir şiirin son kelimesinin orta harfinde, belki bir masalın yan karakterlerinde, bir resmin görünmeyen kesiminde ve belki de bir şarkının duyulmayan ama her şeyiyle orada olan düşük frekansında. Hani olmazsa olmaz ama hiç duyulamayan o en gerekli frekansa saklanmıştı.
Mesela bir yazar; yaşadıklarını, yaşayamadıklarını, yaşamak istediklerini, hayallerini ve acılarını yazardı, bense şarkı söylerdim. Çığlık çığlığa, bağıra çağıra söylerdim ama hep içimden. Ruhum ne ağıtlar mırıldanırdı da dilim tutulurdu ve bir türlü çıkmazdı dudaklarımdan. Çünkü hissettiğim acının ruhuma birer birer dikildiği sözleri, dilime dökülmezdi. Ben de sonra, Cem Adrian'a sığındım. Ona, şarkılarına, sesine, Şeker Prens, Tuz Kral'a... Onun gölgesinde bir mabed edindim hayallerimde.
Hayal bu, orada cehennem bile güzeldi.
O dönem, kendim olmaktan çıktığım o zamanlarda etrafı sert duvarlarla örülmüş zihnimin kapısını araladım; Cem geldi sonra, belki fazla kalmayacaktı fakat ben bırakmadım onu. Bana şarkı söyledi, ben de dinledim. Yalnız kulaklarım duymamış sadece; yüreğimi ve ruhumu çevrelemiş sesi. İşte sonra vazgeçemedim ne kendi gibi güzel kalbinden ne de bir Sylvia Plaht şiiri kadar muazzam sesinden. Çünkü beni anlayamadığım bir şekilde ayakta tutuyor ve yaşamayı bırakmamamı sağlıyordu.
Bir iki adım öne adım atarak mikrofona eğdim başımı. Arkamda piyanonun başında Ahmet'in şarkı notalarını çalmaya başladığında dudaklarımı yaladım ve uğultunun tamamen kaybolduğu barda gözlerimi kapadım, giriş kısmı için dudaklarım birbirinin üzerindeyken ritmi seslendirdim.
"Bu gece sana sarılmam lazım, bu gece kalbimi avutmam. Bu gece sana dokunmam lazım, bu gece her şeyi unutmam."
Barda sadece ince, pürüzsüz sesim yankılanıyordu ve pür dikkat herkes beni dinliyordu. Mikrofonun yerleştirildiği aparatından tutup iyice odaklandım.
"Bembeyazdım siyaha çaldım, yolumu kaybettim, hep kayıp kaldım. Ellerinde çırpınan bir aşktım, umudu kaybettim umutsuz kaldım."
Futbol oynamayı çok severdi, futbolcu olmayı çok istiyordu, her gün antrenmanlara gidiyordu. Bir keresinde yine çalışmadan dönüşü öyle yorgun gelmişti ki yanıma; daha bir şey konuşamadan başını bacağımın üzerine yaslayıp uyuya kalmıştı. Yeni duş aldığını saçlarının nemli olmasından daha çok şampuanın o güzel kokusu belli ediyordu. Elimi saçlarına geçirmiş, şefkatle okşuyordum. Öyle dalmıştı zaten uykuya.
"Annem gibi..." diyerek sayıkladığını hatırlıyordum, birkaç defa daha tekrarlamıştı. Annesine ne kadar düşkün olduğunu biliyordum, onu nasıl sevdiğini de, fakat tanışmak bir türlü fırsat olmamıştı. Bana annesine benzediğimi söylerdi. Nedenini ne olduğunu sorduğumda, hiçbir zaman cevap alamamıştım fakat bu sahiden önemli değildi. O canından çok sevdiği annesine benzemek güzeldi, Kuzey'in sevdiği biri olabilmek...
"Bir yalnızlık şarkısı koyar, gider baş ucuma aşk. O yalnızlık şarkısı, çalar, durur hep baş ucumda."
Bir şarkının size hatırlattıkları o şarkıyı ilk kez dinlerken ki ruh halinize bağlıydı. Ben de bu şarkıyı ilk defa ölümünden bir hafta sonra keşfetmiştim. O yüzden canım yana yana söylüyordum hep bu şarkıyı. Kuzey'in, beni terk ettikten sonra başka bir karede yerde kanlar içindeki bedenini görüyordum sürekli rüyamda. Bunu görüp uykumdan ağlayarak uyandığımı biliyordum. O kadar çoktu ki kaç defa bu şekilde uyandım hatırlamıyordum bile. Benim aşkım, saf ve temizdi. Güzel sevmiştim, güzel de sevmişti gerçi, tabii öncelerde... Vazgeçemezdi değil mi insan, kolay kolay unutamazdı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈𝐒𝐋𝐀𝐊 𝐊𝐄𝐋𝐄𝐁𝐄𝐊
ChickLitGökyüzünde uçuşurken yarın öleceğinden habersiz yarını istiyordu. Fakat bugünün ona aşık olduğunu tahmin edemedi. Yarına aşık kelebek; bugünün değerini hiç bilemedi.