Cam kırıklarının sesiyle Onur'un acı içinde haykırmaları iç içe girmişti. Etraftakiler şaşkın bir şekilde kafeye yaklaşıyorlardı. Herkeste tedirginlik hakimdi. Demir, etrafa kısa süreli göz atarak adamların gittiğini teyid ettikten sonra İdil'e seslenerek çıkmasını söyledi. Onur hala bağırıyordu.
"Yapılır mı lan bize bu! Şerefsizler!"
Demir onun vurulan bacağını kontrol ettikten sonra "Sadece sıyrık," dedi soğukkanlı bir şekilde.
Onur yerde feryat ederek " Ya kardeşim ben vuruldum ben. En yakın arkadaşın. Soğukkanlı olmayı bırak artık," dedi.
O sırada İdil yanlarına geldi. O da Onur'un iyi olduğunu görünce biraz rahatlamışsa benziyordu.
"Bu nasıl olur," diye bağırdı isyan edercesine. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Bunun ne anlama geldiğini düşünse de kesin bir sonuca varamıyordu.
O sırada ambulans, dışarıdaki kalabalığın arasından sıyrılıp kafenin önünde durdu. Onur'u ağar topar ambulansa bindirdiler ve hastanenin yolunu tuttular.
Hastaneye vardıklarında Onur biraz sakinleşmişti. Hemen ameliyat odasına alındı. İdil de onunla birlikte içeri girdi ama Demir, girmeyi reddederek koridorda beklemeyi tercih etti. Kısa bir süre sonra da başkomiser yanında üniformalı 2 polis memuruyla hastaneye giriş yaptı. Tedirgin bakışlarla etrafa bakarken koridorda yürüyordu. Danışmaya yaklaştığı sırada, uzun koridorda Demir'in ayakta duvara yaslandığını görünce; ona doğru hızlı adımlarla yürüdü.
Başkomiseri gören Demir hemen toparlandı.
"Ne oldu?" diye sordu başkomiser şaşkın bir şekilde.
Demir, derin bir çektikten sonra "Baskın," dedi usulca.
"Bir şeyiniz var mı?"
"Onur. Bacağından vuruldu."
"Nerede şimdi?"
Demir, ameliyat odasını göstererek "İçerde," dedi.
Başkomiser yanındaki polislerle birlikte içeri girdi. İki doktor Onur'un bacağına pansuman yapıyordu. Onur ise bayılmıştı. Başkomiseri gören İdil üzgün bir şekilde ona baktı. "Başkomiserim," dedi ağlamaklı bir şekilde. Gözler doluydu.
"Kim yaptı bunu İdil?"
İdil 'bilmiyorum' dercesine başını iki yana salladı.
Başkomiser Onur'un bacağına baktı.
"Bayıldı sadece," dedi İdil.
Başkomiser ona dönerek "Şu İsa'yı bi ziyaret edin," dedi ciddi bir şekilde.
İdil anlamamışçasına ona bakıyordu. Çünkü başkomiser çoğul bir kelime kullanmıştı. Onur'la gidemeyeceği için bu kişinin Demir olduğunu çok geçmeden anladı.
Odadan dışarı çıktılar. "Orada ne bulabilir ki?"
"Gidin ve bir konuşun," dedi başkomiser kendinden emin bir şekilde. "Gitmeden, görmeden öğrenemeyiz."
İdil başıyla onu onaylayarak "Peki başkomiserim," dedi. Gözü o sırada Demir'i aradı. Ama yoktu. "Demir nerde?" dedi.
Demir, hastaneden çıkmış. İdil'in arabasıyla İlknur ve kızının mezarına gitmişti. Gece karanlığını ay aydınlatıyordu. Mezarlık oldukça sessizdi. Demir, İlknur'un mezarının yanında uzanmış, başını toprağa taşlamıştı. Gözü kapalıydı ama uyumuyordu.
"Keşke elimden bir şey gelseydi," dedi kendi kendine. "Biliyorum. Eğer bu işlerin üzerine gitmeseydim, sen de kızımız da hayatta olacaktınız." Göz kapaklarının arasından yaşlar süzülüyordu. Gözünü açıp başını yavaşça kaldırarak mezar taşına baktı. "Ben sizi çok özledim," diyerek ağlamaya başladı. Cesur ve korkusuz adam hüngür hüngür ağlıyordu. Gözünden akan yaşlar mezar toprağını ıslatıyordu. Ay'ın gülümseyen yüzü kaybolmuştu. Kara bulutlar mezarlığın üzerinde dolanıyordu.
Demir öyle çaresiz ağlıyordu ki elinden hiçbir şey gelmemesinden de yakınıyordu aslında. Karısı ve kızının kimin öldürdüğünü bulamaması, herkes tarafından bu konuşa yalnız bırakmasından dolayı bitkin bir o kadar da yıkıktı.
Göz yaşlarını silerek mezar taşına duygusal bir şekilde bakıyordu. O sırada omuzunda bir el sıcaklığı hissetti. Yavaşça arkasını döndü. İlknur beyazlar içinde, gülümseyerek ona bakıyordu
"İlknur," dedi titrek bir ses tonuyla. İlknur'un hayalini gördüğünü dahi anlayamamıştı.
"Demir," dedi İlknur gülümseyerek. Beyaz kıyafeti etrafı aydınlatırken, gözleri mutluluk saçıyordu. Uzun bir zaman sonra İlknur'u gören Demir, yavaştan gülümsemeye başladı. Şaşkındı. Ama bu şaşkınlığıyla mücadele etmiyor; İlknur'un döndüğüne, belki de bugüne kadar yaşadıklarının rüya olduğunu düşünerek mezar taşına baktı. İlknur ismini görünce anladı acı gerçeği.
İlknur, ona yaklaştı. "Sen güçlü bir adamsın hayatım. Ve öyle kalmalısın," dedi İlknur usulca.
Demir yavaşça ayağa kalktı. Yanağından akan yaşları sildikten sonra "Gücüm, sizinle birlikte bu mezarlığa gömüldü," dedi üzgün bir şekilde.
İlknur onun yanağını okşadı. "hayır, hayır, hayır... Sen öyle sanıyorsun sadece."
Demir yanağını onun eline yaslayarak gözlerini kapattı. Şefkatten uzak kaldığı yüzündeki ifadeden de anlaşılıyordu.
"Sen yalnız bizim değil, tüm insanımızın Demirisin. Bunu artık fark etmelisin," dedi İlknur. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki; masmavi deniz gibi sade, güneş güneş gibi umut aşılıyordu adeta.
Demir onun gözlerinin içine baktı. Katilinizi bile bulamadım," diyerek başını önüne eğdi.
"Bizim katilimiz önemli değil Demir. Ama başka İlknurlar ölmesin. Görevin bu olmalı. Benim kocam yıkılmaz bir kaledir. Bunu herkese zaten ispatladın. Bizden sonra da ispatlamalısın."
Göz göze geldiklerinde ikisinde gülümsedi birbirine. Sımsıkı sarıldılar. Demir bu anın gerçek olması için Canını bile verebilirdi. O kadar mutluydu ki; oradan ayrılmak, İlknur'un kollarından uzaklaşmak dahi istemiyordu.
Demir o sırada küçük adımlarla birinin yaklaştığını duydu. Yavaşça arkasını döndüğünde küçük kızı Mısra ona doğru gülümseyerek geliyordu. "Kızım," diye mırıldandı. Birbirlerine koştular. Demir mutluluktan sürekli "kızım," diye bağırıyordu.
Gözyaşları içinde kızını kucağına aldı. Sarıldı. Öptü, öptü...
İlknur da gülümseyerek yanlarına geldi. "Sizi koruyamadığım için beni affedin," dedi Demir ağlayarak.
"Seni tek bir şartla affederim hayatım."
Demir cevap vermeden ona baktı. İlknur elini onun göğsüne dayadı. "Burayı dinle. O zaman kaybetmezsin. Ve bilki burası ne söylüyorsa biz de aynısını söylüyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dedektif
Mystery / Thriller"Bir insanı öldürmek istiyorsan en başta yapman gereken şey; ailesini yok etmektir." //PATRON// #ÖZET# (Kısa Hikaye) Demir, üst düzey bir polisti. Sayısız başarılara imza atmasına rağmen son durakta patrona yaklaşmıştı. Ama işler h...