Günler birbirini kovaladı. Geçen süre zarfında Demir'in sessizliğinin verdiği tedirginlikle yaşayan İsa her an saldırıya uğrayacakmış gibi önlem almıştı. Evin etrafındaki adam sayısı artmış, bir çok noktaya da güvenlik kamerası yerleştirmişti. Adamları Demir'i uzaktan takip ettikleri her anı raporluyordu. Ve sıra dışı hiçbir hareket yoktu. Tabii Demir, çok önceden takip edildiğini; daha doğrusu takip edileceğini biliyordu. Ona göre İsa kendisini takip ettirirse tamamen suçluluk psikolojisinin içinde girdi demekti. İstediğini almıştı artık. Nereye giderse gitsin, arkasında onu takip edenler vardı.
Bir gün Demir sahildeki çay bahçesinde doktor arkadaşı Sinan'la oturmuş çay içiyordu. Tabii İsa'nın adamları da oradaydı ama konuşmaları duyamayacak kadar uzaktaydılar. Sinan, uzun boyu ve kısa saçıyla tam anlamıyla genç kızların hayal ettiği erkekler sıralamasında ilk onda yer alabilirdi. Deniz mavisi gözleri de cabası. Genç doktor her şeyini Demir'e borçluydu. Demir kimseye söylemeden onu okutmuştu. Tanışmaları da oldukça tesadüftü. Demir üniversite giriş sınavında komiser arkadaşıyla okuldayken Sinan sınava geç kalmış ve hüngür hüngür ağlamıştı. Birkaç dakikayla bir yılının heba olduğunu söylese de kurallar gereği polisler onu sınav binasına almamışlardı.
Demir, onu alıp sakinleştirdi. Ve kendisine destek olacağına söz verdi. Tek bir şartı vardı. Bunu kimse bilmeyecekti. Sinan da bunu çaresizce kabul etmişti. Çünkü yetimhanede büyümüş ve tek hayali doktor olup çocukların annesiz, babasız kalmasına engel olmak istiyordu. Bu yüzden de Demir'e çok sadıktı. Ve bir o kadar da güveniyordu. Abi kardeş gibilerde.
Demir çayından bir yudum aldıktan sonra "Naptın Sinan?" dedi sakin bir şekilde. Bir yandan da deniz dalgalarının sahile vurduğunda çıkardığı sesi dinleyip ruhunu dinlendiriyordu.
"Rozetteki kandan mı bahsediyorsun," dedi önündeki tabakta duran kakaolu kekten bir çatal alırken.
Demir 'Evet' dercesine başını salladı.
Sinan ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra çayından bir yudum alıp boğazını temizledi. "Sen haklıydın," dedi ve ekledi. "Kan, kızın Mısra'ya ait."
Bunun tek anlamı vardı. Ailesini katleden kişi ya polisti ya da suçu polisin üstüne yıkmak isteyen zeki biri. "Parmak izi?"
"Bir tek senin parmak izin var," dedi Sinan.
Demir sigarasını yakıp derin bir nefes çekti içine. "Aklına biri geliyor mu?" diye sordu Sinan.
"Evet. Biri var," dedi Demir. Ama emin değildi. Zaten emin olsa kimse onu tutamazdı. Deyim yerindeyse meteor olup İstanbul'a düşerdi. Ailesinin ölümüyle Zeynep Akın'ın ölümüyle ilişkisi olduğunu düşünüyordu. En azından sezgileri onu bu düşünceye itiyordu. Kızının kanıyla kaplı olan rozetin peşine düşen kız intihar ediyor. Ardından ablası da gizli soruşturmacı çıkıyor. Üstüne üstük o da o gece öldürülüyor. Bu cinayetinleri ortak noktalarından biri de faili meçhul olmaları.
"Kim," dedi Sinan. "Belki yardımım dokunur."
"Kesinlik olmadan kimseyi suçlayamam."
Sinan gülümsedi. "Demir artık kesinlik olmadan kimseyi suçlamıyor öyle mi? Bu söylediğine sen inanıyor musun?
Demir tebessüm etti. "Artık sen de tehlikedesin biliyorsun değil mi?"
Sinan, sahil kenarında spor kıyafetli; sevgili görünümlü çifti göz ucuyla işaret ederek "Bunlardan dolayı mı? dedi.
"Sen ne ara fark ettin," dedi Demir şaşırmışçasına.
Sinan gülümseyerek "Beni sen yetiştirdin. Bırak da senden bir şeyler kapalım," dedi. "Ha bu arada," dedi çantasını karıştırarak. Çantadan küçük bir jilatin poşetin içinde duran polis rozetini çıkarıp ona uzattı. "Buna ihtiyacım kalmadı."
Demir, rozeti kısa süreli inceledi. "Bu rozette çok şey var," dedi Demir.
"Ne gibi," dedi Sinan. O da meraklı gözlerle rozete bakıyordu.
"Öğreneceğim," dedi Demir kararlı bir şekilde.
"Onur'un durumu nasıl?" dedi Sinan.
"İyi iyi. Herzamanki gibi küçük şeyleri büyütmeyi seviyor."
Sinan güldü.
Hesabı ödeyip kalktılar. Sinan'ın caddede duran arabasına binip oradan uzaklaştılar. Demir arka koltuktan çantasını alıp içinden oyuncak araba kumandasına benzer bir kumanda ve tabletini çıkardı.
"Ne yapıyorsun?" dedi Sinan. Demir'in ne yaptığına anlam veremiyordu. Tablette bir görüntü açıldı. Bu canlı kamera görüntüsüydü. Kumandayla oynadıkça görüntü hemen arkalarını gösteriyordu. Arabalarının altında uzaktan kumandalı bir cihaz vardı.
"Yavaşla da arkadaki araba bize biraz yaklaşsın," dedi.
Sinan anlamamışçasına "Ne yapmak istediğini bana söylesen sana daha rahat yardımcı olabilirim," dedi.
"Sen arabanı sür ve dediğimi yap."
Sinan ayağını gaz pedalından hafifçe çekti. Arkalarındaki grimsi araba onlara daha çok yaklaşmıştı. Sinan yan ve dikiz aynasından arkadaki arabaya bakıyordu. İçlerindeki adamların kendilerini takip ettiğini düşünse de bunlar sahilde gördükleri kişiler değildi. O yüzden Demir'in ne yapmaya çalıştığına akıl sır erdiremiyordu.
Demir, tablette arkalarındaki arabayı görüyordu. Elindeki kumandayı kurcaladıkça görüntüye küçük bir cihaz yansıdı. Uzun bir çubukla cihaz arkadaki arabaya doğru gidiyordu. Demir gözünü dahi kırpmadan tablete bakıyordu. Kısa süre içinde cihaz arabının ön tamponuna yapıştı. O anda yeşil bir ışık yandı cihazda. Bu bir bombaydı. Demir bunu önceden planlamıştı. Ama şehrin ortasında nasıl araba havaya uçurabilirdi ki?
Tableti kapattı ve kumandayla birlikte tekrardan çantasına bıraktı. "Neydi bu şimdi?" dedi Sinan anlamsız bakışlar arasında.
Araba, kısa sürede ana yoldan çıkmış tenha yola girmişti. Arkalarındaki araba da peşlerindeydi. Girdikleri yol arazi yoluydu ve çakılıydı. Az ilerde de bir ev göründü. Bu İsa'nın eviydi. Sinan bir yandan ona bakarak açıklama beklerken diğer yandan da yola bakıyordu. Demir dikiz aynasından arkasına baktığında gri arabayla arasında birkaç metre vardı.
Arabaları evin yanından geçerken iri adam kapıdaydı. Belli ki İsa evden çıkacaktı ve hazırlık içindeydiler. İri adam Demir'i gördüğünde şaşkın bakışlarla ona baktı. Demir camdan ona yavaşça selam verip gülümsedi.
Demir cebinden daha küçük bir kumanda çıkardı. Gri araba evin önüne yaklaşıyordu. "Açıklama yapsan artık diyorum," dedi Sinan.
"Gaza bas," dedi Demir sakin bir şekilde.
"Ne?" dedi Sinan.
"Gaza bas Sinan," dedi Demir. Çok soğukkanlıydı.
Sinan gaza yüklendiğinde etraf toz bulutu oldu. İri adam şaşkın bir şekilde arkalarından bakıyordu. Demir'de dikiz aynasında gri arabayı takip ediyordu. Araba evin önüne geldiği anda kumandadaki kırmızı düğmeye bastı. Büyük bir gürültü koptu. Araba bir anda patladı ve o muhteşem bahçe kapısına çarparak durdu. Cayır cayır yanıyordu. Hafifi kararan hava, kırmızı alevlerle ışıldarken kara dumanlar etrafa yayılmıştı. Küçük bombanın tesiri oldukça büyük olmuştu.
Sinan şakın bir şekilde başını direksiyona dayadı ama kontrolü bırakmadı. "Bu ne!" diye bağırdı.
Demir gülümseyerek "Bombası elinde patladı İsa beyin," dedi.
Artık savaş kızılıyordu. İsa bu durum karşısında nasıl tepki verirdi düşünmüyordu bile. Zira amaçlı da buydu. Tepkisiyle onu tartmak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dedektif
Mystery / Thriller"Bir insanı öldürmek istiyorsan en başta yapman gereken şey; ailesini yok etmektir." //PATRON// #ÖZET# (Kısa Hikaye) Demir, üst düzey bir polisti. Sayısız başarılara imza atmasına rağmen son durakta patrona yaklaşmıştı. Ama işler h...