Mezarlığın önüne sarı bir doblo taksi yanaştı. İdil, taksicinin parasını verip aşağı indi. Taksi giderken İdil yavaşça içeri giriyordu. Mezarların arasında ilerlerken az ileride arabasını gördü. Demir içeride mi diye camdan içeri bakındı. Ama kimsenin olmadığını görünce etrafı süzmeyi denedi. Karanlıktan görüş açısı oldukça dardı.. Kısa süre de Demir'in, İlknur'un mezarında uzandığını gördü. Ağır adımlarla ona doğru ilerledi. Etrafta oldukça ürkütücü bir görüntü vardı. Sessizliği ara sıra baykuş sesleri bozuyordu.
İdil, mezarın başına geldiğinde Demir'in uyuduğu fark edince olabildiğince yavaş hareket etmeye çalıştı. Yavaşça onun omzuna dokunarak "Demir," diye fısıldadı.
Demir yavaşça başını kaldırıp ona baktı. Gözleri kıpkırmızıydı. Yerden doğrulup ayağa kalktı. Üzgün bir şekilde mezar taşına bakıyordu. "Acını paylaşıyorum," dedi İdil üzgün bir şekilde.
"Neden buradasın?" dedi Demir. Gözleri hala mezar taşındaydı.
"Şu İsa'yı görmek için iyi zaman," dedi İdil.
Demir ona döndü. "Aklından bir şey mi geçiyor?"
"Şüpheyle yaşamaktansa onun üzerine gitmemiz gerek."
Demir biraz şaşırdı. Şüphenin üzerine gitmeyi kendisine kural edinmişti. Ve bunu başkasından duymakta şaşırtmıştı onu.
Arabaya binip mezarlıktan ayrıldılar. İdil sakin bir şekilde arabayı kullanıyordu. Gece saatleri olduğu için trafik normal günkü yoğunluğundan uzaktı. İkisi de suskundu. Demir camdan dışarıyı izliyordu. Gece saatleri olmasına rağmen duraklarda bekleyenler insanlar vardı.
Geç saatte iş adamının evine gitmek olağan dışıydı ama başkomiser her şeyi ayarlamıştı. Zaten İsa da gündüzleri yoğun olduğundan gece görüşmesini kabul etmişti.
Ormanlık alanın ortasındaki çakıllı yola girdiklerinde araba tekleyerek yavaşladı. Biraz ilerde de büyük bir konak tipinde çift katlı bir ev göründü. Evin girişine geldiklerinde bahçe girişindeki büyük Demir ferforje kapının önünde durdular. Kapıda duran güvenlik ağır ve temkinli adımlar arabaya yaklaştı. İdil camı açtı. Önce polis rozetini gösterdi, daha sonra da İsa beyin onları beklediğini söyledi. Adam işaret parmağını kulağına götürüp bir şeyler söyledi. Kısa süre sonra da geçebileceklerini söyledi. Kapı, görkemli bir şekilde bahçeye doğru açıldı. Araba yavaşça içeri girdi.
Bahçe takım elbiseli güvenlik görevlileriyle doluydu. Evin önünde durduklarında arabanın yanına iri bir adam geldi. İdil ve Demir arabadan indiklerinde adam onlara 'hoşgeldiniz' dedikten sonra nazik bir şekilde içeri davet etti. Altın yapımı kapıdan içeri girdiler. Kapı yavaşça kapandı.
Kapı eşiği oldukça büyüktü. Hemen girişteki duvarda boy aynası asılıydı. Yerler halı desenli parlak mermerle kaplıydı. Sağ ve sol tarafta yukarı kata giden eğimli merdivenler vardı.
Geniş bir salona geldiklerinde de şaşkınlıklarını gizlemeye çalışıtılar.. Tarihi tablolar gibi görünse de duvara işlenmiş tarih öncesi şekiller vardı. Eski Mısır yazıları ağırlıktaydı. İdil hayran gözlerle bakıyordu etrafa.
Salonun bahçeye açılan tarafı camlarla kaplıydı. Bu sayede eşsiz parlayan havuzu görebiliyorlardı. Çok geniş bir kitaplık çarptı Demir'in gözüne. Raflarda hep tarihi kitaplar vardı. Yakın tarihten çok uzak tarih... Evin neden tarihi desenlerle kaplı olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Şöminede yanan odunların çatırtısı kulağı okşuyordu. Hemen üstünde de Hz. Musa'nın Kızıldeniz'i ikiye böldüğünü olay resmedilmişti. Evet. Evde sadece bu tablo vardı. Duvara işlenmemişti. İki dev dalga ortasında duran yol ve muazzam bir görüntü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dedektif
Mystery / Thriller"Bir insanı öldürmek istiyorsan en başta yapman gereken şey; ailesini yok etmektir." //PATRON// #ÖZET# (Kısa Hikaye) Demir, üst düzey bir polisti. Sayısız başarılara imza atmasına rağmen son durakta patrona yaklaşmıştı. Ama işler h...