7. Baskın

48 25 0
                                    

İdil, arabasını kafenin hemen önüne park etti. Ardından içeri girecekken kafa çalınanının ikazıyla durdu.

"Efendim. Buraya araç park etmek yasak," dedi çalışan mütevazi bir şekilde.

İdil gülümseyerek anahtarı ona attı. "Çıkınca haber veririz," dedi. Çalışan şaşırmışçasına ona baktı.

Kafe, hemen yol kenarındaydı. Girişindeki uzun bahçe de duran masalar; kafenin camına paralel duruyordu, tek sıra halinde diziliydiler. Pek kalabalık değildi ama sessiz de sayılmazdı.

İdil, içeride sessiz bir yeri gösterdi onlara. Bir masaya geçip oturdular. Daha nefeslenmeden garson belirdi yanlarında. İdil, orta şekerli kahve söylerken Demir ve Onur da sütlü kahve söylediler.

İdil dosyayı açıp anlatmaya başladı. " İsa Süzen. Halk dilinde iş adamı. Ama gizli bir fuhuş çetesi lideri olduğunu biliyoruz. Adam o kadar usta ki; arkasında hiçbir delil bırakmıyor."

"Biliyorsanız en azında. Göz altına alabilirsiniz," dedi Demir soğukkanlı bir şekilde.

"Büyük bir iş adamını gözaltına alamayacağımızı Şen'de gayet iyi biliyorsun," dedi İdil gülümseyerek.

"Yani ifadesini alsaydınız," dedi Demir geçiştirerek.

"İfade vermeye çağırdık," dedi Onur. "Ama gelmedi. Beyefendi gazetelere manşet olmak istemediğinden kendi evine davet etti bizi.

"Dahası da var. Adamın evinde gizli bir geçit var. Toplantılarını, görüşmelerini oradan yapıyor." dedi İdil. O sırada garson kahvelerini getirince sustular. Garson kahvelerini bırakıp oradan ayrılınca İdil, kahvesinden bir yudum aldıktan sonra devam etti. "Böcek koymayı bile denedik. Ve bir adamı böceği alıp emniyete getirdi."

"Çok Zeki desene," dedi Demir kahvesini yudumlarken. "Peki evinde geçit vs olduğunu nerden biliyorsunuz?

"Bilmiyoruz," dedi İdil. "Bu sadece tahmin."

Demir gülümseyerek Onur'a baktı. "Benim yokluğum cidden belli oluyor."

Onur da gülümseyerek. "Yerin dolmaz biliyorsun," dedi.

"Benimle dalga geçmeyi bırakın bence. Konu ciddi."

Onur ve Demir ciddiyetle onu dinlemeye devam ettiler.

"Gizli soruşturmacı da bu adamın yanına girerek tüm bilgileri alacaktı. En azından bize yetecek kadar. "

"Filmlerdeki gibi yani?" dedi Demir.

"Bu biraz farklı," dedi İdil. "Gizli soruşturmacı kız." Yutkundu. "İsa Süzen'in üvey kızıydı."

Onur ve Demir şaşkınlıkla ona bakıyordu. Onur dahi bu bilgiyi bilmiyordu. "Bir dakika bir dakika," dedi Demir şaşkın bir şekilde. "Yani şu İsa; kendi üvey kızını mı öldürdü?"

İdil, onu onaylarcasına başını salladı. "Ama kızı olduğunu bilmiyordu. Yasak aşkın meyvesiydi o. Kızın doğması istemiyordu. O yüzden onu öldürmek istemiş. Annesi de kızı alıp gitmiş buralardan."

"Yani adam istediğini geç de olsa başardı."

"Her ne kadar bilmese de."

Gizli soruşturmacıyı iş adımı İsa'nın öldürdüğünü biliyorlardı. Ama bunu yine ispatlayamıyorlardı. Bu yüzden gözaltına dahi anlamazlardı. Öyle ya; alsalar medya Nası servis ederdi? Emniyetin itibarı yerle bir olabilirdi. Her şeyden önemlisi halkın güveni sarsılırdı.

"Bu İsa'yla gidip bir konuşalım," dedi Demir oldukça ciddi bir şekilde.

""Ne sıfatla?" diye sordu İdil.

Demir gülümseyerek "Sizin yanınızda misafir olarak," dedi.

"Randevu almamız lazım," dedi İdil.

"Puşttan bir de randevu mu alacağız?" dedi Demir. "Yok yok. Benim yerimin dolmadığını ben bile anladım yani."

"Dostum adam çok temkinli. Diyelim ki görüştük. Ne bulmayı umuyorsun?" dedi Onur. Haklı da olsa kaçırdığı bir nokta vardı. Demir Esin'in evine neden gittiklerini hatırlattı ona. Bir şey bulmak için gitmişlerdi ama ne aradıklarımı bilmiyorlardı. Nitekim buldukları polis rozetinin sırrını bile tam anlamıyla çözmemişlerdi.

İdil, dosyanın bazı kısımlarını yanında oturan Onur'a gösterirken Demir, elinde kahvesiyle dışarı bakıyordu. Garsonun bahçedeki masalara gidip bir şeyler söylediğini, daha sonra da masadakilerin yavaşça kalktığını gördü. Az sonra bahçe boşalmıştı. Aynı şekilde içerisi de boşalmıştı. "Bu saatte mi kapatıyorlar?" dedi kendi kendine ama İdil ve Onur da onu duymuştu. Onlarda anlamsızca etrafa bakıyorlardı.

"Allah Allah" dedi Onur şaşırmışçasına. Kasada da kimse yoktu. Etraf bir anda boşalmıştı. Kafede onlardan başka kimse kalmamıştı. Çalışanlar bile...

"Ben burayı biliyorum. Bu saatte kapatmazlar ki." Dedi İdil şaşırmışçasına. Kalkıp kasaya gitti. Kasanın arkasında mutfak kapısı kapalıydı. "Kimse yok mu?" diye seslendi. Tabii cevap veren olmadı. Diğerlerine döndü. "Bizi bırakıp nereye gitti bunlar?"

Demir ve Onur, bir şeyler sezmişçesine birbirlerine baktılar. "Baskın?" diye mırıldandı Onur.

O sırada kafenin önüne bir tane siyah araba gelip durdu. İçinden 4 tane maskeli adam, ellerinde makinalı silahlarla kafe bahçesinden içeri girdiler. Bunu fark eden Demir "Yere yatın!" diye bağırdı. Onurla birlikte hemen önlerindeki masayı kendilerine kalkan yaptılar yere yattılar. İdil ise kasanın hemen yanındaki tezgahın arkasına saklandı. Adamlar, ellerindeki silahlarla içeriyi tarıyorlardı. Camlar tuzla buz olmuştu. Masalar kullanılmayacak hale geldi birkaç saniye içinde. Onur ve İdil bellerinden silahlarını çıkardılar ama karşılık vermeye fırsat dahi bulamıyorlardı.

"Bu ne lan!" diye bağırdı Onur çaresiz bir şekilde. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı.

"Başınızı çıkarmayın!" diye bağırdı Demir. İdil korku içinde tezgahın altından kıpırdayamıyordu. O sırada Onur bacağından vuruldu. Acı içinde haykırdı. "Orospu çocukları!"

Kısa süre sonra kafeden eser kalmadı. Kulak parçalayan makinalı sesi kesildi. Adamlar arabaya binip oradan uzaklaştılar.

DedektifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin