Yağmur kokusu, hafif aralık kalmış pencereden içeri süzülen cılız rüzgarla birlikte burnuma ulaştığında gözlerimi tavandan aldım. Ellerimin üşüdüğünü hissettiğimden yattığım koltuktan kalkıp aralık duran pencereyi kapattım ve pencerenin hemen altındaki kalorifer peteğinde ellerimi ısıtmaya başladım. Sıcak hava soğuktan kızarmış parmaklarımı yumuşatmaya başladığında biraz olsun iyi hissettim. Dışarıyı izlemeye başladığımda tanıdık manzara her zamanki yerinde öylece duruyordu. Arabalar caddeden geçip gidiyor, herkes zamanı kovalıyordu. Akşamın geç bir vaktiydi ve ışıklar etrafı süslüyordu.
Evde sessizlik hakimdi, Beren mışıl mışıl uyuyordu ama benim gözüme uyku girmemişti. Ondan daha yorgun olduğuma emin olduğum halde.
Zihnim Alp ile meşguldü, artık bu alıştığım bir şey haline gelmişti. Zihnim onu misafir etmekten hoşlanıyordu çünkü o düşülmesi güzel biriydi. Ama bu gece zihnim endişe doluydu çünkü benim yüzümden biriyle kavga etmesi her hücremi rahatsız ediyordu. Böyle şeyler yaşamak istemiyordum, onunla içinde gülücükler ve huzur bulunduran anlılar biriktirmek istiyordum. Yıllar sonra onu yeniden zihnimde misafir ettiğimde kalbimde pişmanlık olsun istemiyordum.
Yine de kalbimden küçük acınası bir parça mutluydu; beni korumak istemesi fikri oldukça asil ve cesurcaydı. Bana yeten buydu, beni düşünmesiydi. Daha fazlasına lüzum yoktu. Bu yüzden bir şeyler yapmak zorundaydım.
Beren'in odasına doğru koşarken kanıma yayılan adrenalin düşüncelerimi filizlendirmeye başlıyordu. Beren'i uykusundan uyandırmak zorunda olduğum için küçük bir an üzülsem de bu onu uyandırma kararımı değiştirmedi.
"Beren! Beren uyan!" deyip onu sarsmaya başladım. Hızlıca uyanıp gözlerini açması da işime geldi.
"Ne oluyor ya?" dedi gözlerini açmaya çalışırken.
"Yardımına ihtiyacım var. Telefonunu verir misin?" Beren neye uğradığını şaşırmış halinden sıyrılamasa da komodinin üstüne bıraktığı telefonunu açıp bana verdi. Telefonu bir çırpıda elinden kaptım.
"Senden nefret ediyorum Naz," diyerek yeniden uyumaya çalışırken oldukça tatlıydı.
Onun bu haline güldüm ve Beren'in telefonundan rehbere girdim. Pars'ın numarasını kendi telefonuma kaydettikten sonra ne olur ne olmaz diye Yalın'ın numarasını da aldım. İşim bittiğinde çoktan uykuya dalmış olan canım ev arkadaşımın telefonunu eski yerine bırakıp odasından çıktım.
Odama ulaştığımda yaptığım ilk iş Pars'ı aramak oldu.
"Pars?"
"Kimsiniz?" Tabi, benim numaram onda olmadığı için bu soru normaldi.
"Naz ben. Sana sormam gereken bir şey var."
Pars hafifçe gülüp, "Keyifle cevaplayabilirim," dedi.
"Alp partideki çocukla buluşacak. Yani buluşmuş olmalılar şu sıralar. Nerede olduğunu biliyor musun?"
"Hayır," deyip birkaç saniye sessizliğe büründükten sonra konuştu. "Senin için öğrenirim. Ama bir şartım var."
"Söyle."
"Birlikte gidiyoruz."
![](https://img.wattpad.com/cover/55676779-288-k911768.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Güz
Novela JuvenilGenç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam...