Turuncunun kırık bir tonunu üstüne geçirmiş yapraklar, rüzgarın onları içten pazarlıklı bir şekilde okşamasıyla asfalt üzerinde öteye beriye dolaşırken, içlerindeki solmuş olanların üzerine basıldığında çıkardığı kulağa hoş gelen o çıtırtısı sesi, dar sokağın ürkütücü sessizliği içinde yankılanıyordu. Yolun etrafını iki yandan çevrelemiş yaşlı ağaçlar, bir kalenin güçlü surları gibi bu eski yolu koruma görevi üstlenmişlerdi. Ağaçların dalları inatçı rüzgarla boğuşurken ortaya bir uğultu çıkıyor, sokakta hızlı adımlarını birbirine eklerken saçları uçuşan kızı ürpertiyordu.Kız, rüzgarın soğukluğuna baş göstermeye çalışırken montunun yakalarını boynuna doğru kaldırdı, zihninden bir an önce sıcak evine gidip anneannesinin hediyesi olan örgü çoraplarına kavuşmaktan başka bir şey geçmiyordu. Her seferinde eve geç kalmamaya niyet ediyor, ama zamanın su gibi akıp giden duruluğuna bir türlü alışamıyordu. İç mahkemesinde, içindeki sesler ile birlikte bu konu hakkında münakaşa ederken rüzgarın uğultusuna eşlik eden bir uğultu daha ulaştı kızın soğuktan kızarmaya başlayan kulaklarına. Adımlarını yavaşlattı kız, dikkat kesildi istemeden de olsa. Belki de isteyerekti, çünkü tedirginliği beraberinde merakını da getirmişti kızın önüne. Sessizce ilerledikçe uğultular kulağında anlamlanıp kelimelere dönüşüyordu.
"Hayır, bu akşam ben yokum," diyen bir erkek sesi seçti kızın kulakları. Tok bir sesti, bir anda insanı olduğu yere çakıveren türden. Kız garip hissederek bir an yoluna devam edip geçip gitmek istese de, gecenin geç saatinde ve soğuk güz gecesinde yoldaki sükuneti bozan bu esrarengiz sesin sahibini merak ettiğinden onun konuşmasına kulak misafiri olmaktan kendini alamıyordu.
Genç kız, yol ayrımına geldiğinde durdu ve yolun sonundaki son ağacın arkasına sindi, bal rengi iri gözleri anında sesin sahibini görüş alanına almıştı bile. Gökyüzünün şu anki karanlığının renginde giyinmiş, uzun boylu bir çocuk vardı karşısında. Markasını henüz seçemediği arabasının dibinde telefonuyla konuşuyordu. Kaldırımın kenarındaki cılız, arada sönüp yanan ve bozulmaya yüz tutmuş sokak lambasının aydınlattığı yüzünün yarısını seçebiliyordu kız. Çocuğun düzgün burnu, kirli bir sakalı, hafifçe dağılmış koyu kahve saçları vardı. Suratındaki sert geçişler yüzünün kemikli olmasından kaynaklanırken, dar olmayan omuzlarıyla kendini uzaktan bile belli edebiliyordu. Kız bu manzara karşısında etkilenmeden edememiş gibiydi, bir anda kendini heyecanlanırken bulduğu için hızlıca kaşlarını çattı. Ardından, genç adamın yanında eteğini çekiştiren minik kızı fark etti, kızın lüle lüle saçları neredeyse beline kadar gelecekti ve sol elinde de küçük bir oyuncak tutuyordu. Kız, karşısındaki adamla bu şirin küçüğü bağdaştırmayı başaramamıştı.
Çünkü çocuk, bu sokağın gündüzleri insanın kalbini ısıtan huzurlu anına değil de, geceleri insanın kalbini soğutan ürpertici anına yakışıyordu adeta. Şu an çocuğu izlemek kızın elinde değildi sanki, neden geçip gitmediğini bilemiyordu kız. Sadece ağacın ardına sinmiş halde, sıcak nefesi hafif aralık dudaklarından çıkıp buhar olurken öylece dikiliyordu ve iri gözleriyle birkaç metre ötesinde duran çocuğu ve minik kızı izliyordu. Aslında bal rengi gözlerin minik kıza uğradığı pek söylenemezdi. Neden burada durmuş bu genç adamı izlediğini bilmiyordu bile.
"Siz konuşturursunuz," dedi çocuk emir verici sesiyle. Ayrıca bu etkileyici ses tonu insanda, sürekli konuşsa da dinlesem, izlenimi yaratıyordu. Kızın kalbi, esen rüzgarın soğukluğuyla titrerken gözlerini kırpmadan çocuğu izliyor ve dinliyordu. "Adnan Abi'ye haber verirsiniz o zaman," diye devam etti çocuk karşı tarafı bir süre dinledikten sonra. "Kime çalıştığı aşikar ama emin olalım."
Kızın tüyleri ürperirken, karşısındaki çocuğun konuşması onu kaygılandırıyordu. Gecenin geç bir saatinde, bu sessiz ve kimsesiz yolda şahit olduğu durum, kızın tekdüze hayatı içinde ilginç bir olay sayılabilecek nitelikteydi.
"Kozlar bizim elimizde inat edemez. Ederse de ne yapacağınızı ben mi söyleyeceğim? Kapat hadi işim var." Çocuk sözlerinin ardından telefonunu seri hareketlerle kapatıp cebine koyarken kız şaşkınlığından küçük dilini yutmuştu.
Yolda yürürken duyduğu uğultuya kulak misafiri olmasıyla bu konuşmalara şahit olacağını bilseydi bu yolu hiç tercih etmezdi. Kendini güvende hissetmiyordu ve ister istemez korkuyordu, bunda karanlığın, rüzgarın ve etraftaki her şeyin rolü vardı.
Bir adım gerilediğinde sindiği ve güvendiği ağacın dalları silkelendi ve birkaç kuş kanatlarını çırparken oluşan hareketlilik genç adamın kulaklarını doldurdu.
Heyecan ve tedirginlik dolu bal rengi gözler ne yapacağını bilemez halde kendisine dönmüş olan dikkatli ela gözlerle buluştuğunda kızın kalbi göğüs kafesini zorlarcasına çarpmaya başladı. Bir anda zamanın tüm varlığı kendini yitirmiş ve sadece iki gencin bakışları bu kimsesiz yolda birbirini bulmuştu. Bu bakışlar birbirine çarparken saliseler birbirini kovalıyor ve sanki kimsenin anlayamayacağı gözle görülmeyen sessiz bir bağ oluşuyordu.
Genç adamın kaşları çatılmıştı, yüzünü sert ve bir o kadar da merak dolu bir ifade bürümüştü. Ela gözleri pür dikkat kızın bal rengi gözlerine kenetlenmişti, aklından ne yapacağına ve şu an neler olduğuna dair bir şey geçmiyordu. Karşısındaki kız düşmanına çalışan casus bir kız mıydı? Onu takip etmesi ve dinlemesi için mi görevlendirilmişti? Ya da sadece gecenin bu saatinde bu yoldan geçen masum bir kız mıydı? Bilemiyordu.
Kız da ne yapıp ne yapmayacağını düşünmeyecek kadar tedirgindi ve bu anın garipliğini doruklarda yaşıyordu. Kalbi ela gözlerin içine bakarken pır pır atıyor ve sürekli şiddetini artırıyordu. Bir anda adrenalinle dolmuştu. İçinden gelen ani bir dürtüyle bir adım gerileyip arkasını döndü ve hızlı adımlarla geldiği yolu geri gitmeye başladı. İçinden bu olanlara sinirleniyor ve kendine gecenin bu saatinde bu yoldan geldiği için kızıyordu.
Kulakları büyük adım seslerini işittiğinde kafasına hızla geri çevirdi, ela gözleri kendine doğru gelirken gördüğünde panikle yeniden önüne döndü ve başına aldığı beladan kurtulmak istercesine koşmaya başladı.
"Hey!" diye bağırdı çocuk kızın arkasından. "Dur!"
Kız duymazlıktan geldi. Soğuk hava ciğerlerine dolarken kalbi daha önce hiç yaşamadığı adrenalinle kan pompalarken kız kendini rüyada gibi hissediyordu. Hele bir de çocuğun güzelliğini hesaba kattığında kendini çimdikleyip uyandırmamak için zor tutuyordu. Saçları koşmanın etkisiyle savruluyor ve bacakları da yoruluyordu.
Fakat bu koşma süreci pek de uzun sürememişti, çocuk saniyeler içinde kızın kolunu sertçe kavrayıp onu kendine doğru çekmişti.
Kız korkuyla afalladığında kendini çocuğun gövdesine çarparken, ve ona bu denli yakından bakarken buldu. Az önceki uzak bakışmalarından sonra bu yakın göz temasları o görünmez bağda cızırtılar oluştururken kızın gözleri her zamanki gibi irice açılmıştı. Kızın vücudunu ateş çevrelemişti sanki, çocuğun dokunduğu her yerden alevler yükseliyordu. Kalbi elektrik şoku yemişçesine saniyede on bin atarken aklından aynı anda bir sürü şey geçiyordu. Bunların başında ise korku ve tedirginlik vardı. Karşısındaki çocuk ona zarar verir miydi? Ve bu çocuğun üzerindeki etkisi de neyin nesiydi?
"Bırak beni," dedi kız kaşlarını çatarak. Sözleri kulağa çok klişe gelse de şu an başka ne diyebilirdi ki? Fazla gergindi ve kanındaki adrenalin artışı kalp atışlarını kat be kat hızlandırmaya devam ediyordu. Acaba bu endişesi yüzüne de yansıyor muydu? Çocuğun göz bebeklerinin siyahının içine zar zor bakarken içinde bir telaş baş gösteriyordu. Sanki uzun süre bakarsa kaybolacakmış gibi geliyordu.
Çocuk, kızın gözlerinin içine bakarken soğuk rüzgar kızın narin kokusunu burnuna taşıyordu. Koku çocuğu şaşırtmıştı, casusluk yapan fahişeler böyle kokar mıydı? Çocuğun kaşları hafifçe çatılırken alnını buruşturdu ve yutkundu. Şu durumda bunu düşünmeyi geri plana atıp kızın yüzünü incelemeye devam etti. Kızın korkusunu bal rengi gözlerinden okuyabiliyordu.
İkisinin sıcak nefesleri sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi birbiriyle kavuşurken çocuğun dudaklarında alaycı bir gülümseme oluştu.
"O kadar kolay değil," dedi kızın büyümüş göz bebeklerine bakarken. "Daha konuşmamız gereken bir mesele var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Güz
Teen FictionGenç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam...