15

66 4 7
                                    

             Merhaba!

      Hikayemizin yeni kapağını nasıl            
buldun?

Eskisini mi tercih ederdin, yoksa bu esrarengiz hikayeye yeni kapağı daha mı uyumlu buldun? Lütfen düşüncelerini öğrenmeme izin ver! Şahsen ben yeni kapağı daha çok seven taraftayım. :)

Bu arada, karakterler hakkında ne düşünüyorsun? En çok hangi karakteri sevdin? Kimleri shipliyorsun? :) Gelecek bölümlerle ilgili neyi merak ediyorsun? Hepsini yorum olarak yaz, çok büyük bir MUTLULUKLA cevaplayacağıma emin olabilirsin!

Burada olduğun için, okuduğun için ve bu yola benimle devam ettiğin için teşekkürler güzel okuyucu! Satırlarda buluşmak dileğiyle, iyi okumalar!
*

"Kil maskemi yüzümde on dakika bekletmem gerekiyor, yani tamamen müsaitim bebeğim."

Tabağımdaki köfteleri tabağın içinde bir o yana bir bu yana sürüklemeyi bırakıp İdil'in bana ayırdığı on dakikayı değerlendirmeye karar verdim.

"Ben..." Bir an ne diyeceğimi bilemeyip tıkandım. Sahi, ne diyebilirdim? Bu durumu bir başkasına nasıl anlatabilirdim? "Şey diyecektim, sanırım biraz kötüyüm."

"Ne? Ne oldu? O çocukla mı ilgili? Bir başkasıyla mı görüşüyor yoksa? Sevgilisi mi varmış?"

"Son söylediğin yaşadığım duruma bir miktar uyuyor," dedim yanağımın içini dişlerken. Yeniden boğuluyor gibi hissetmeye başlamıştım, Alp ile yaşadığım bol miktarda duygu yüklü andan sonra kendimle baş başa kalmak kalbime pek de yaramamıştı. Tamam, hiç yaramamıştı.

"Ne demek bu?" İdil'in sabırsızlığı sesinden okunuyordu. Kendime ve ona daha fazla işkence etmemek adına bir an evvel konuşup rahatlamayı seçtim.

"Bir sevgilisi varmış ve dört yıl önce onu kaybetmiş." Tek nefeste söyleyip rahatlayacağımı ummak bir hataydı, içimdeki ağırlık dilimden çıkan sözcüklerle birlikte havaya karışamamıştı. Aramızda küçük bir sessizlik asılı kaldıktan sonra İdil nihayet konuştu.

"Kaybetmiş?"

"Trafik kazasında ölmüş."

"İnanmıyorum," diye fısıldadı İdil sesindeki derin hayretle. İrileşmiş gözleriyle boşluğa baktığını tahmin etmek zor gelmedi.

"Kendine bir şans vermesine dair onu ikna etmiş olabilirim." Alt dudağımı ısırıp İdil'in vereceği tepkiyi gözlerimi diktiğim köfteleri izlerken beklemek işkence gibiydi.

"Ne yani?" dedi en sonunda konuştuğunda. Kafası karışmış gibiydi. "Birlikte misiniz?"

"O yolda ilerliyor gibiyiz." Alp kendine bir şans vermekten bahsediyor, beni kollarına alıyor ve onun şansı olduğumu 'dört yapraklı yonca' tabiri ile dile getiriyordu. Artık aramızda bir şeylerin filizlendiği, bir bağ oluştuğu gerçekti ve bu gerçek kalbimi ferahlatıyordu, tutunabileceğim bir umut oluyordu bana.

"Naz," dedi İdil'in sıkıntılı çıkan sesi. Aklından bir milyon şey geçtiğini anlamıştım. "Emin misin?"

"Kendimden eminim." Dakikalardır tabağın içinde işkenceme maruz kalan köfteyi bırakıp bakışlarımı camdan dışarı yöneltirken söylediğim cümleye olan inancım kalbimde büyüyordu. Kendi sevgimden, kalbimden emindim ve önemli olan da bu değil miydi?

Sevgi almak değil, vermek değil miydi?

"Sence bu yeter mi?" İdil susturmaya çalıştığım iç sesimin beden bulmuş hali gibi telefonun diğer ucundan benimle yüzleşiyordu.

Özgür GüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin