İnsan sarhoş olduğunda dertlerinden gerçekten kurtulur mu merak ederdim. 12. Sınıf mezuniyet balosunda bunu denemek istemiştim fakat bir bardak biradan öteye geçmek istemeyen beyin hücrelerime sadık olup denemeyi çöpe atmıştım.
Bu gece beyin hücrelerimin nereye kaybolduğu hakkında bir fikrim yoktu, belki de seslerini bana ulaştıramıyorlardı. Buna rağmen bir şekilde kendimi olduğumdan daha hafif hissediyordum. Sanki sırtımdaki yüklerden birkaçı kendini yere bırakmıştı ve ben de dönüp onları yeniden sırtıma almak için bakmamıştım bile. Güzel bir şeydi. Sadece gülümsemeye odaklanıyor ve tüm vücudumda öngörülmez tepkiler oluşturan genç adamla konuşmaya ve onunla biraz daha vakit geçirmeye çalışıyordum.
Benim yalpak adımlarım ile dışarı çıkacağımız sıralarda Pars önümüze geldi. Beyaz gömleğinin üst üç düğmesi açılmış ve biraz da terlemiş görünüyordu. Tatlılığından bir şey kaybettiği söz konusu değildi tabi.
"Gidiyor musun?" Gülümseyerek kafamı salladım.
"Beren Yalın'la gitti ve ben de canım evime gidiyorum." Pars gülümseyip beni onayladıktan sonra bakışları Alp'i buldu. Biraz şaşkın görünüyordu desem yeriydi.
"Birlikte mi gidiyorsunuz?"
"Sadece eve bırakıyor." diye lafa atıldım sebepsizce.
Pars bakışlarını bana çevirdi. "Seninle tanışmak güzeldi Beren'in ev arkadaşı. Sonra görüşürüz."
Geniş bir şekilde gülümseyip el salladım. "Görüşürüz Pars."
Alp önden önden yürümeye başladığından ona yetişmek güçtü ve zaman aldı. Dışarı çıktığımda yağmur hala devam ediyordu, temiz hava ile karşılaşmaksa oldukça iyi gelmişti.
"Çok güzel değil mi?" Alkolün etkisi kendini gösteriyor ve hala yalpalayarak yürüyordum. Alp omzunun üstünden bana baktı ve sonra halime acımış olsa gerek durup ona yetişmemi bekledi.
"Ne çok güzel?" Çok yorulduğum için düşünmeden koluna girdim. Deri ceketinin kokusunu alabiliyordum, kendi güzel kokusuyla birleşmiş ve ciğerlerimde çiçekler açtırmışlardı.
"Yağmur. Temiz hava. Burası. Ve şu ilginç kokun." Tepki vermesini, en azından gülümsemesini bekledim ama hiçbir şey yapmayıp yürümeye devam etti. Yabani olmak onda genetik miydi emin değildim. "Neden benimle konuşmuyorsun?" Otoparkın nerede olduğu hakkında bir fikrim yoktu, sadece kaldırımda yürüyorduk.
"Konuşuyorum." İç çektim ve kafamı onun koluna yasladım. Buna da tepki vermeyi reddetti. O, bu gece masada iyi olup olmadığımı merak eden tek kişiydi ama şimdi sanki iyi olmasam da umrunda olmazmış gibi davranması ağlama isteği uyandırıyordu. Biraz ilerdediğimizde bizi durdurdu.
"Şuradan sigara alacağım. Burada bekle."
"Tam burada bekliyorum." Alp kafasını salladı ve biraz ötedeki bakkala doğru gitti.
Olduğum yerde beklerken etrafa bakıyordum. İnsanlar geçip gidiyordu ve geneli gülerek konuşsa da bazıları sadece sessizliğe gömülmüş halde devam ediyorlardı. Yine kahkahalarla konuşan bir grup yanımdan geçerken bir tanesinin hararetli bir şekilde anlattığı her ne ise beni görmeyip sağ omzumu felç edecek güçte çarptı. Zaten ayakta zar zor durduğum göz önüne alınırsa kendimi yerde bulmam çok da kaçınılmaz olmamıştı. Karnım yerdeki birkaç taşa battığında inledim ve neredeyse ağlayacağımı sandım.
"Oğlum ne yaptın ya?"
"Kız düştü valla."
"Kaldırsana gerizekalı ne bekliyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Güz
Ficțiune adolescențiGenç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam...