Pes etmenin eşiğine gelmiş ruhunu avuçlarının içinde düşmesinden ürktüğü için titizce tutan ve ruhunun bir köşesinde garip bir şekilde hala umut kırıntıları taşıyan genç kız.
Saçlarının uzunluğu eski yaşlarının birikimi misali ince beline doğru akan, geri ittikçe göz bebeklerinin ardından süzülmeye çabalayan anıları ifadesiz bakışlarıyla adeta savaşa giren genç kız.
Huzurunu baltalayan iç sesi, her vakit peşinde bir gölge gibi dolaşan ve düşüncelerine giden yolda askerlerini sıraladığından zihni bulanan genç kız.
Bendim.
*
"Bilirsin Netflix and Chill temasını severiz." Beren gülmeye başladığında ona eşlik ettim. Her zaman neşeli bir kızdı. Kahve gözleri ve saman rengi kısa saçlarıyla oldukça şirindi. Her erkeğin gördüğünde ona güzel diyebileceğini biliyordum.
"Öğrenmiş oldum," diye cevapladım ayaklarımı koltuğa uzatırken.
Pazar günüydü ve Beren sevgilisi Yalın'la dün gece ne yaptıklarını anlatıyordu. Ben de dinliyordum, bazense dinlemiş gibi yapıyordum. Ne kadar mutlu bir çift olduklarını dinlemek benim gibi yalnız biri için bazen bayıcı olabiliyordu çünkü.
"Farkında mısın bir aydır buradasın ve seni daha Yalın'la tanıştıramadım," diye hayıflandı Beren. Ara ara bu konuyu açıyordu aslında ama ben hep yoğun olduğumdan başka sefere diye erteliyordum. Belki de iki sevgilinin yanında kalan sap kız durumuna düşmek istemiyor da olabilirdim.
Üniversite için annemin yanından ayrılıp yeni bir şehre gelmiş ve buraya ayak uydurmaya çalışıyordum. Beren uzaktan bir akrabamızın kızıydı, üniversite üçüncü sınıftaydı. Annem yurtta kalmamdansa onunla birlikte kalmamın daha rahat olacağını ve yeni şehirde tanıdık biriyle olmanın benim için kolaylaşacağını düşünmüştü. Bana göre de bu mantıklıydı.
Beren kaldığı yerden sözlerine devam etti. "Daha okul yeni başladı ama sürekli çalışıyorsun Naz. Çalışmadığın zamanlarda da derse gidiyorsun. Hiç sıkılmaz mısın sen? Biraz nefes alman gerek."
"Eczacılık okuyorum," dediğimde gözlerini devirdi sosyoloji öğrencisi. "Ve evet bu gece de çalışmam gerekiyor." Hınzırca gülümseyip kafasını iki yana salladı.
"İmkansız." Aklında bir şeyler olduğunu anlamamak için aptal olmam gerekiyordu sanırım.
"Nedenmiş?"
"Çünkü bu gece çıkıyoruz," dedi yüzündeki koca gülümseme eşliğinde. "Yalın'ın takımı bir yemek veriyormuş ve beni de davet etti bu yüzden sen de geliyorsun. Üzgünüm ama derslerin içinde kafayı yemene izin veremem. Hatta bunun için bana teşekkür etmen gerekir." Gülümseyip kafamı iki yana sallarken beni düşünmesinin hoşuma gittiğini fark ettim. Ama gidemezdim, bitirmem gereken ödevim vardı. Üstelik Pazar gecesi dışarı çıkmak demek haftanın ilk günü okula yorgun gitmek demekti.
"Ödevim var biliyorsun," dediğimde kulaklarını tıkayıp beni duymuyormuş gibi yaptı. "Bu gece çalışacağımı söyledim Beren." Şirin bir şekilde gülümseye çalıştım ama sanırım onun kadar şirin olamazdım.
"Hayır söylemedin. Ve ödevinin yarına olmadığını ikimiz de biliyoruz. Bahane buluyorsun. Gelmek zorundasın."
Ondan ve ısrarlarından kurtulamayacağımı biliyordum, sıkıntıyla üfleyerek, "İyi tamam," dedim. Beren'in gözleri parlasa da devam ettim. "Kimseyi tanımıyorum ve gelmek istemiyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Güz
Fiksi RemajaGenç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam...