13'ün uğuruna yakışan bir bölüm paylaşmak istedim, düşünceleriniz neler?
*
Serin güz gecesinde Alp'in küçük ve bir o kadar da sıcak apartman dairesinde matematik çalışıyorduk, Alp çalışma odasındaki maket ve çizim dağınıklıklarını toparlamış ve masasını benim için boşaltmıştı. Büyük çalışma masası camın tam önündeydi, koyu renkli perdeler iki yanda açık bir halde duruyordu. Sokak lambasının cılız aydınlığı pencereden içeri sızıyordu, Alp masa lambasını da açmıştı.
"Projen ne olacak?" Sesim beklediğimden çekingen çıkmıştı. Projesine engel olmak, onu alıkoymak istemiyordum, bu çok bencilce olurdu.
"Tüm gün evdeydim," dedi umursamaz bir tavırla omuz silkerek. "Çizimlerimi bitirdim. Zaten elde çizim yapmıyorum, Autocad çizimi yapıyorum, daha az zaman alıyor."
"Yani şu an sana engel olmuyorum, öyle mi?" Alp kafasını iki yana salladı.
"Olsan çağırmazdım zaten."
İçim rahatladığı için tedirginliğim ve çekingenliğim kendini geri çekti, artık zamanı geldiği için matematik defterimi ikimizin önüne açtım. Gelmeden önce Sanem'i arayıp sınavda çıkabilecek soru tarzlarını öğrenmiş ve o soruları işaretlemiştim. İlk iki sayfa türev ve kurallarından oluşuyordu ve türev bilgilerim üniversite sınavı sayesinde hala tazeydi; kuralları hatırlıyordum. Ki buraya gelirken de kuralların olduğu sayfayı bir kez okumuştum. Bu yüzden direk soru tarzlarına yöneldim, onları bilmem vizede daha çok işime yarayacaktı.
"Bu ispat sorularından bir tane gelecekmiş sınavda." Sanem'den öğrenip işaretlediğim uzunca soruyu Alp'e gösterdim.
"İspat soruları en sıkıcı kısım ama sorun yok," dedi Alp sesindeki kararlılıkla. Ela gözlerindeki kendine güveni görebiliyordum. "Halledeceğiz."
Dediği gibi de oldu; ispat soruları da dahil işaretlediğim her soru tarzına çalıştık. Dakikalar birbirini kovalayıp saatlere dönüştü, gecenin zifiri karanlığı her yeri kapladı. Alp bıkmadan bana her bir soruyu özenle anlattı, anlamadığım yerlerde burun kıvırıp beni küçük görmek yerine öğretene kadar yılmadan çabaladı. Hiç üşenmedi ya da bıkkınlık belirtisi göstermedi, beni en çok mutlu eden de bu oldu. Büyük bir özveri ile bana yardımcı oldu. Çok şükür sayısal zekam kötü değildi ve anlattığını kısa sürede anlayabiliyordum.
"Aferin," dedi sorduğu soruyu doğru cevapladığımda. "İyi bir öğrencisin."
"Sen mükemmel bir öğretmensin," diyerek teşekkür amaçlı egosunu tatmin ettiğimde dudakları iki yana kıvrıldı, ela gözlerine ona çok yakışan kendini beğenmiş bir bakış kapladı.
"Tabi ki." Defteri kapatıp elimde tuttuğum emektar siyah Rotring'imi aldı ve defterin üstüne koydu. "Bu kadar yeter bence, anladığına emin oldum ben. Soru tarzlarını da gördün zaten." Kolundaki siyah kol saatine baktı. "Saat on biri otuz sekiz geçiyor, dört buçuk saat olmuş." Oturduğu dönen ofis sandalyesinde sırtını dikleştirip gerindi, yorgun olduğunu kızarmaya başlayan gözlerinden çok net anlayabiliyordum. Açıkçası ben de yorulmuştum çünkü dört buçuk saattir türev sorularıyla cebelleşirken beynimi oldukça kullanmıştım.
"Bu yorgunluğumuza sıcak bir kahve iyi gider," deyip ayaklandım.
Ben odadan çıkarken Alp'in de ayaklandığını duydum. "Salondayım."
Mutfağa gidip kahvelerimizi yapmam beş dakika sürdü, salona elimde buharı üstünde tüten iki adet süt tozu karıştırdığım kahve kupası ile döndüm. Alp'in yanına oturup kupaları önümüzdeki sehpaya bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Güz
Roman pour AdolescentsGenç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam...