Selam! Bu hikayeyi okuyan/takip eden/belki seven (?) birileri var mı, yorum gelmediği için gidişatı kestiremiyorum, haber verin :) İyi okumalar!
------
Açık perdelerin arasından içeri süzülen güneş gözlerimi rahatsız etmeye başladığında deliksiz uykumdan sıyrılıp göz kapaklarımı hafifçe araladım, dudaklarımdaki istemsiz küçük tebessüm eşliğinde. Derin bir nefes aldığımda burnuma dolan özgün koku, uyandığımda aklıma gelen ilk şeyin Alp olmasını sağlayınca kendi kendime güldüm. Üstümdeki yorgana, oyuncak bir ayıcığa sarılır gibi sarılırken amacım Alp'in güzelim kokusuna sarılmaktan başka bir şey değildi. Bu şekilde uyanmanın bana aşıladığı yüksek doz mutluluk her hücreme yabancı fakat bir o kadar da eşsizdi.
Yüzüme vuran güneşin her ışını yüzümdeki sersem gülümsemeyi kalıcı kılıyor, beni zihnimin içinde neşeli hayallere doğru yolculuğa çıkarıyordu. Bu sefer o yolculukta tek başıma değil Alp ile birlikteydim. Hayallerime birini alışım bir ilk olmasa da Alp'i almanın kalbimde çiçekler açtırması bir ilk niteliğindeydi. Onunla hiç görmediğim yerleri keşfetmek, iyi kötü bir yığın deneyim yaşamak istiyordum.
Odanın kapısı tıklatılınca hayal dünyamın kapılarını geçici bir süreliğine kapatıp dış dünyaya döndüm.
"Gir," diye seslendim yattığım yerde kapıya doğru dönerken. Alp içeri girdiğinde onun yüzünde yeni uyanmışlığa dair bir iz aradım fakat bulamadım, oldukça iyi görünüyordu. Kim bilir ben nasıl görünüyorum, diye telaşlanmaya başladığım sırada Alp konuştu.
"Günaydın."
Gün benim için gerçekten aymıştı, yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. "Günaydıııın."
"İnsanlar genelde ilk uyandıklarında huysuz ve çekilmez olur, senin de onlardan biri olduğuna neredeyse emindim."
Küçük bir kahkaha attım, söylediği şey beni gerçekten eğlendirmişti. Ben de her sabah melek gibi uyanmıyordum ama bu sabahın diğer sabahlardan bir farkı olmaması kaçınılmazdı.
"O sana özel bir şey." Alp kaşlarını hafifçe kaldırıp geldi ve yatağına oturdu.
"Kabul ediyorum, huysuzum." Kendinin farkında olmasına gülerken bir yandan ona olan hayranlığımın gözlerime yansımaması için kendimle savaşıyordum. "Kahvaltı hazır."
"Şaka yapıyorsun," dedim bir anda yatakta doğrulurken.
"Şaka değil. İyi bir ev sahibi olup uykucu misafirime kahvaltı hazırladım." İrice açılan gözlerim ve şaşkınlıkla çevrelenmiş suratım eşliğinde Alp'in gözlerinin içine baktım, ela gözleri her yakın mesafe bakışmamızda olduğu gibi avuçlarımı terletmeye başlamıştı. "Büyük bir şey yapmışım gibi bakman çok yersiz, alt tarafı bir kahvaltı."
"Senden beklemediğim bir şeydi, hevesimi kaçırma lütfen," deyip yorganı üstümden çektim. Değer verdiğim insanın misafir de olsam ilgisi hoşuma gitmişti ve bu hissi bozmasını istemediğim için hızlıca ayağa kalktım. "Hadi kahvaltı yapalım."
"Yapalım," deyip ayaklandı ve mutfağa doğru sessizce yürüdük.
Mutfağa yaklaştıkça güzel kokular açlığımı artırmaya başlamakta gecikmedi. Mutfağa geldiğimizde beklentimin çok üstünde bir kahvaltı masası bulmak az önceki şaşkınlığımı ikiye katlarken tek kaşım havaya kalktı ve Alp'e bir bakış attım.
"Şaşırtıcı," deyip sandalyeme oturdum. Alp de karşıma otururken dudağının kenarını yukarı doğru kıvırmış gülüyordu. "Güzel bir masa hazırlamışsın." Gerçekten öyledi, ne ararsan bulabileceğin bir kahvaltıydı ve saatin kaç olduğunu bilmesem de muhtemelen akşam yemeğine kadar acıkmayacaktım. "Bu arada saat kaç?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Güz
Teen FictionGenç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam...