Kalbimden gelen yakıcı fısıltılar kulaklarımı uğuldatıyor, beynimdeki sesler vızıldayıp mantığımı içten pazarlıklı bir şekilde zifiri karanlıklarına doğru çekiyorlardı. Ellerim kutupların ortasında kalan bir çaresiz gibi buz tutmuş, burnumun ucu küçük bir kız çocuğu gibi pembeye dönmüştü. Aciz hislerim kalbimi avuçlarının içine almış, zehirli ipliklerini kalbimin üstünde yumak yapmışlardı.Sıradan hayatım boyunca belki de ilk kez adlandıramadığım birçok duyguyu aynı anda hissediyordum, kuvvetli bir kasırga bedenimi içine almış gibiydi. Kafamın içindeki düşünceler oradan oraya savruluyor, düşüp parçalanıyor ve yerine yenileri doğuyordu. Parçalanan her bir parça tenime batıyor, acıtıyordu.
Acıtıyordu.
Sanırım hissettiğim şey buydu; boğazımın düğümlenmesini, istemsizce nefesimi tutmayı, kalbimin sıkışmasını ve beynimin her an patlayacakmış alarmı vermesini açıklayan his buydu.
Babamın yokluğunu her an iliklerime kadar hissetsem de buna isyan etmemiş ve ona yakışır bir evlat olmak için kendime söz vermiştim. Bu yüzdendir ki hayatımda hiçbir zaman memnuniyetsiz olan, elindekiyle yetinmeyen biri olmamıştım; tam aksine neye sahipsem onunla elimden gelenin en iyisini yapmış ve daha iyisi için de çabalamıştım. Hiper aktif sayılabilecek bir yapım vardı, arkadaşlarımlayken onları güldüren kişi ben olurdum. Kendimi mutsuz hissetmeme yol açabilecek sebeplerimi yok etmeye çalışan, çoğu zaman yerinde duramayan ve gezmeyi seven biriydim. Derslerinde başarılı olmak için çabalayan ve üniversitede yeni şeyler yaşamaya hevesli olan biriydim. Artık hayatımın bu yeni aşamasında sevilmek ve doyasıya sevmek istemiştim, dolu dolu yaşamak için içimde büyük bir heves vardı bu yeni şehre taşındığımda. Alp ile tanıştığımda, beni düşünen birinin varlığını yanımda hissettiğimde, onunla dönme dolaba bindiğimizde, bana ayıcık aldığında ve yan yana olduğumuz her anda kalbimdeki umut yeşeriyor ve her yanımı sarıyordu. Alp yeni hayatımda, benliğime yabancı yeni hislerimin sahibi 'o' kişiydi ve hayatıma renk katıp kalbimdeki bu yoğun hislere karşılık verebileceğine dair çok masum umutlarımın sahibiydi.
Bedenimi acımasızca içine çeken kasırga tüm bu masum umutlarımı da karanlığa doğru çekiyordu.
Alp'in kalbinde bana yer yoktu.
Bu gerçek delirmeme sebep olacak kadar güçlüydü, kalbim kasıp kavruluyor ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Gerçeklerin ıstırabı kalbimi kanatıyordu, kanıyordum.
Birine tüm kalbinizi veriyordunuz ama onun size verebileceği bir kalbi yoktu. Bu hissin acımasızlığı altında eziliyordum, tüm benliğim kum taneleri gibi bir bir ortamdaki derin havaya karışıyor ve geriye benden bir şey kalmıyordu.
"Seni yalnız bırakayım," deyip ayaklandı. Sesine yansıttığı duyguları anlayamayacak kadar şoktaydım. Algılarım kapanmış gibi hissediyordum. "Yoruldun zaten, uyursun." Bu halde uyuyamayacağımı ve sabaha kadar onu düşüneceğimi söyleyemedim, hiçbir şey söyleyemedim. Dilim tutulmuş gibiydi, gücüm dudaklarımı kıpırdatmaya yetmiyordu. Cevap vermemi beklediği saniyelerin sonunda çaresiz sessizlik ona bir cevap oldu ve arkasını dönüp sessizce odadan çıktı. Odanın kapısını kapatmadan önce söylediği son şey, "İyi uykular Naz," oldu. "Beynine işkence etme."
*
Gün doğmaya başlarken göz yaşlarım yanaklarımdan aşağı doğru süzüldükleri yolda kurumaya başlamış, göz kapaklarım sanki tonlarca kilo taşıyormuşçasına ağırlaşmıştı.
Gece boyunca gözlerimin önünden gitmeyen tek görüntü o maziden çıkıp ellerime düşmüş eski fotoğraf oldu; Alp'in daha önce ela gözlerinde göremediğim mutluluğun yansıdığı o hazin fotoğraf.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Güz
Novela JuvenilGenç kızın yüzünde masum bir gülümseme belirirken dilinin ucuna gelenleri söylüyordu, nedenini bilmediği bir şekilde hiçbir şeyi umursamadan konuştu. "Huzuru dinliyorum," dedikten sonra bir elini genç adamın sarsılmaz geniş göğsüne yerleştirdi. "Tam...