16 Aralık 2017
19:38Namjoon ve Seokjin lapa lapa yağan kara aldırış etmeden dışarıda buluşma kararı almışlardı. Aslında bu Namjoon'u durduk yere arayan Jin'in kararıydı ancak Namjoon her ne kadar sıcak yatağında kalmak istemiş olsa da Seokjin'e hayır diyememişti.
"Seokjin hyung, üşümediğine emin misin?"
Namjoon burnu soğuktan kızarmış olan Seokjin'e gözünün ucuyla bakarak sordu.
"Eminim Monnie."
"Yine söyledin."
"Neyi?"
"Monnie."
"Ah, istemiyorsan öyle seslenmem. Alışkanlık olmuş." Seokjin güldü. Namjoon elinde olmadan gülümsemesine karşılık verdi.
Seokjin ile ilgili bir şey vardı. Namjoon evinden ne kadar uzakta olursa olsun Seokjin'in yanındayken kendini evde hissediyordu.
Sokak ışıkları güçsüz bir biçimde yanarak yürüdükleri yolun sağını ve solunu kaplayan kar kaplı ağaçları aydınlatıyordu. Kışın güzel bir yanı da her şeyin neredeyse her zaman olduğundan daha parlak durmasıydı. Namjoon kış mevsimini her zaman sevmişti. Yazın asla keyfini çıkaramadığı sıcak, uzun duşlar, yılbaşı filmleri ve battaniyelerdi kış mevsimi Namjoon için.
Diğer elde Seokjin her zaman bahar mevsimini sevmişti. Gündüzleri kısa kollu, akşamları uzun kollu giyebildiği, güneşli ancak serin günleri özlemle çekiyordu. Ancak hava ne kadar soğuk olursa olsun botları ile kar üzerinde yürümenin keyfi ayrıydı.
"Sadece garip geliyor. Annem de bana öyle seslenirdi." Namjoon ufak bir gülümseme ile annesinin gülümsemesini zihninde canlandırdı.
Seokjin sessiz bir şekilde Namjoon'un yanında yavaş adımlarla yürümeye devam etti. Bilmeden yanlış bir şey söylemekten çekindiğini anında anlamıştı Namjoon.
"Onun hakkında ölmüş gibi konuşuyorum." Namjoon sessizliği bozdu.
"O hala hayatta. Sadece kendisiyle uzun süredir konuşmadım."
Seokjin gülümseyerek başını salladı.
"Seninkilerle aran nasıl?" Namjoon dirseğiyle nazikçe yanındaki çocuğu dürterek sordu.
"İyi diyebiliriz. İşten zaman bulduğumda ziyarete gidiyorum."
Bir süre daha gittikçe büyüyen sessizlik içinde yürüdüler.
Namjoon farkında olmadan her adımla Seokjin'e daha da yaklaşıyordu. Kendisi hala farkında olmasa da Seokjin ne kadar yakın olduklarını ve onun elini tutup tutmaması gerektiğini düşünüyordu.
Namjoon sağ eline bir şeyin değdiğini hissederek yanına baktığında Seokjin'in gözlerini kendisinden kaçırarak utangaç bir tavırla serçe parmağını tuttuğunu gördü.
Yürümeyi bıraktılar.
Namjoon bir iki saniyeliğine Seokjin'in yüzünü seyretti.
Sokak lambaları altında parlayan gözlerine, soğuktan kızarmış ufak burnuna ve boynuna acele bir tavırla doladığı atkısından zar zor gözüken pembe dudaklarına baktı.
"Hyung..." Namjoon konuştu.
"Gözlerini kapatır mısın?"
Seokjin kalbinin yerinden çıkacağını düşündü, ancak gözlerini kapattı.
Öte yandan Namjoon sessiz ve hızlı bir biçimde yapabildiği en büyük kartopunu yaparak çoktan Seokjin'in suratına fırlatmaya hazırlanmıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reflection | 남진
Fanfic❝Üzgünüm, mekanı kapatmak üzereyiz.❞ ❝Yağmur dinene kadar kalamaz mıyım?❞ 。 Namjoon'un bir bardak kahve içmek için girdiği kafeden her defasında bir bardak kahveden çok daha fazlasını alarak çıktığı hikaye. ㅡKNJ&KSJ