on beşinci bardak

3.2K 523 138
                                    

12 Aralık 2017
10:04

Namjoon başını taşıyamayacak kadar yorgun olduğundan, nazikçe başını hareket etmekte olan taksinin camına yaslamış, kar altında bulanık renk paletlerine dönen çeşitli manzaraları, insanları izlemeye koyulmuştu. Öyle dalıp gitmişti ki az kalsın şoföre durmasını söylemeyi unutmuştu.

Taksiden inmek üzereyken şoför ona kaşlarını kaldırarak bakmış, iyi olup olmadığını sormuştu. Namjoon yorgun, yarım bir gülümsemeyle adama endişelenecek bir şey olmadığını, sadece uykusuz olduğunu söyleyerek kendini kafenin önüne attı.

Ciğerine vuran soğuk rüzgara sitem ederek montunun fermuarını çenesine kadar çekti.

Kafeye girdiği saniye tatlı bir sıcaklık ve kahve kokusu ile karşılanmıştı. Tabii bir de pastel mavi önlüğü ile bir iki masa ötede müşterilerle konuşmakta olan Seokjin ile...

Kendi üzerine dikkat çekmek istemediğinden ona seslenmek yerine her zaman oturduğu yere, kafenin arka tarafındaki masaya ilerledi.

Boşluğa adım atıyormuş gibi hissediyordu. Sanki bir bulutun üzerinde yürüyor, her adımıyla kıpırdamak daha da zorlaşıyordu.

Namjoon sonunda oturduğunda sağ yanağını masaya dayayarak dışarıdaki insanları seyretmeye başladı. Her an derin bir uykuya dalacak kadar uykusuz olmasına rağmen beyni öyle hızlı çalışıyordu ki beyninin fişini çekebileceği bir makine olmasını diledi.

Omzunda bir el hissettiğinde genç adam tüm enerjisini kullanarak başını kaldırdı ve yanında dikilmekte olan Seokjin'e baktı.

"Korkunç görünüyorsun." Seokjin Namjoon'un karşısındaki boş koltuğa oturdu.

"Biliyorum." Namjoon gözlerini ovuşturdu.

"Gelip gelmeyeceğini merak ediyordum."

"Biraz meşguldüm." Namjoon çantasındaki kağıt tomarını çıkartarak masanın ortasına bıraktı. Seokjin kağıtları inceledikten sonra tekrar sıcak gülümsemesi ile Namjoon'a baktı.

"Bitirdin mi?"

"Bitti sayılır. Belki bir iki cümle daha eklerim."

"Okumam için mi getirdin?" Seokjin kağıtları eline aldı.

"Ne düşüneceğini merak ediyorum."

Seokjin başını öne eğdi. Namjoon kendisini son nefesinde mutlu olan ölü bir adam gibi hissetmişti adeta. O yüzden o da başını öne eğerek aptal gülümsemesini sakladı.

Gözünün ucuyla Seokjin'in giydiği önlükten giyen birini gördüğünde başını kaldırarak kafenin içinde gözlerini gezdirdi. Bu esnada karşısındaki genç adam çoktan kitabın sonunu okumaya koyulmuştu. Gözlerini hafifçe kısmış, kaşlarını çatmıştı.

Mavi önlüğü üzerine geçirmiş bu kişi, Namjoon'un daha önceden Seokjin ile samimi gördüğü genç çocuktu. Hafifçe yüzüne düşen siyah saçları, kulağındaki uzun, gümüş renkli küpesi ve ufak, tombul elleriyle taşıdığı pembe tepsi ile göze batıyordu.

"Yanına bir çalışan aldığını bilmiyordum." Namjoon kaşlarıyla müşterilerle konuşmakta olan ve bir insandan çok heykeli anımsatan çocuğu işaret ederek konuştu.

Seokjin başını kaldırıp Namjoon'a boş gözlerle baktı.

"Ah, evet." Başını çevirip çocuğa baktı.

Gülümsedi. Ve bu nedensizce Namjoon'un canını yaktı.

"Park Jimin. Bir iş arıyordu, benim de yardıma ihtiyacım vardı. iki hafta önce beni görmeye geldi, ben de ona işi verdim."

Park Jimin... Park Jimin... Neden bu isim kulağa çok tanıdık geliyordu?

Namjoon bir anda fark ettiği detayın üstüne telefonunu çıkartarak PayPal hesabını açtı.

"Park Jimin hesabınıza 320$ ekledi.

3 Aralık 2017."

Reflection | 남진Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin