33.bölüm

14.9K 524 18
                                    

Medya:Naz'ın yüzüğü...

Savaş Atasoy

Hakan çelik...Baran itinin kardeşi. Yani Kaan'ın amcası. Lan yurt dışında değil miydi o? Ne ara döndü? Ne ara gelip Kaan'ı benden kopartmaya karar verdi?

Sinirle salonda volta atarken babam sakinleştirmeye çalışıyordu. "Sakin ol. Bir oturup konuşalım. İkna ederiz belki."

"Bu dediğine inanıyor musun baba? Boşuna gelmedi o herif Türkiye'ye. Baran bir şekilde ona ulaşmış olmalı."

"Hakan daha 19 yaşında. Nasıl bakacak Kaan'a. Büyük bir sorumluluk. Çocukluğundan beri de Amerika'da. Baran Öelik kadar kötü biri olmayabilir. Anlatırız herşeyi..."

"Dediğin gibi olsun. Konuşalım ama benim hiç umudum yok. Başka yollardan Kaan'ı almamız gerekecek."

"Ben Hakan Çelik kimdir nedir araştırırım. Bir açığını ararız. Eğer uzlaşamazsak bulduğumuz açıktan gideriz."

Hakan'ı bir iki kere abisinin yanında görmüştüm. Daha çocuktu tabi o zamanlar. Şimdi nasıl biri olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ama araştırıp öğrenecek ve bir şekilde Kaan'ı onun almasına engel olacaktım. Kan bağının ne önemi vardı ki? O benim oğlumdu. Hiç birşeyin bunu değiştirmesine izin vermeyecektim.

Naz Mutlu

Gece boyunca rüyamda Hande'nin o yangına kendini teslim ettiği anları görüp kan ter içinde uyanmıştım. Hep aynı cümle kulaklarımda çınlıyordu...

"Kaan sana emanet. Savaş da...:

Bu şekilde gördüğüm beşinci kabustan korkuyla uyandıktan sonra uyumamış, otelin havuzuna bakan balkonda yıldızları izlemiştim. Hande'nin son hali gitmiyordu gözümün önünden. Yıldızlar bile düşmandı bana bu gece. Kendime gelmek için denize girmeye karar verip mayomu giyerek aşağıya indim. Üzerime de plaj elbiselerimden birini geçirmiştim. Bana tuhaf tuhaf bakan resepsiyondakileri umursamadan deniz kenarına inip çıplak ayaklarımı kumla buluşturdum. Üzerimi çıkartıp serin suya bıraktım kendimi. Bu saatte delilikti denize girmek ama kendime gelmek için aklıma her geleni yapabilecek durumdaydım.

Biraz yüzdükten sonra geri dönmek için kafamı sudan çıkartıp geldiğim yöne baktım. Üzerinde yanık kıyafetleri ve yer yer kararmış teniyle bana sırıtan Hande'yi görmemle olduğum yerde kaldım. Bu da bir kabus muydu? Hala odamda mıydım? Zaman yer kavramı anlamını yitirmişti sanki. Soyut ve somut birbirine karışmıştı.

Ben öylece dururken Hande arkasını dönüp gitmeye başladı. Etrafıma bakındım, kimse yoktu. Hızla kıyıya yüzdüm. Havluyla hızlıca kurulanıp elbisemi üzerime geçirdim. Ardından otele doğru koşarak gittim. Hayal olduğunu biliyordum ama zihnimin oyunları kafayı yeme noktasına getiriyordu beni.

Sabaha kadar gördüğüm hayali düşündüm. Ardından Kaan'ı...Onu mutlaka almalıydık yanımıza. Hem Savaş'ın mutlu olması için, hem de Hande'nin son isteğini yerine getirmek için.

Odamın kapısının tıklanmasıyla kalktım geceden beri oturduğum yerden. Ağır adımlarla kapıyı açtığımda karşımda Savaş duruyordu. Birşey söylemeden sarıldı sadece. Saatlerdir yaşadığım huzursuzluktan sonra bana da ilaç gibi gelmişti sevdiğim adamın kolları. Kapının önünde ne kadar birbirimizin kollarında kaldığımızın farkında bile değildim. Aklımı toparlamayı başarır başarmaz ayırdım kollarımı. Elinden tutarak içeri soktum.

Durgundu hali. Karşılıklı oturduğumuzda sordum. "Neyin var Savaş?"

"Boşver beni. Sen nasıl oldun? Uyuyabildin mi?"

Ateşli İntikam -TAMANLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin