17

153 22 3
                                    

Mei'nin adımı seslenmesiyle derin uykumdan koparılmıştım. Mei halamın kızıydı. Ben yedi yaşına kadar Japonya'da yaşamıştım ve o zamanlardan beri en yakınım Mei'ydi. Biz sadece arada tatile gelmemizle buluşsak da bazılarının aksine birbirimize sevgimiz hiç azalmamıştı (!)

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırarak karşımda beliren Mei'ye baktım. Omuz hizasındaki siyah saçları ve çekik gözleriyle bana bakmaktaydı. Yattığım yerden doğrulurken gözlerimi ovuşturmakla meşguldüm. En sonunda tam olarak ayıldığımda aklıma direk bugün yapacaklarım geldi. Sa Rang hocanın içi rahat etmemiş ve bana burada tanıdığı bir arkadaşıyla randevu ayarlamıştı. Evet, buraya gelmiştim ama elbet boş boş yatmayacaktım. Mei'ye yük olmamalıydım bu yüzden de çalışmalıydım. Banyoda yüzümü yıkarken gözlerim aynadaki yansımama takıldı. Tamamen çökmüş görünüyordum. Ağlamaktan şiş gözler, mor gözaltları ve dağınık saçlar. Bu halimle işe alınmayacağımı bildiğimden önce bir banyoya girdim.

Banyodan çıktığımda acele etmem getektiğini düşünerek valizimi karıştırmaya başladım. Oldukça büyük olan valizimden giyeceklerimi bulduktan sonra saçımı kurutmaya başladım. Saçımı kuruturken aklıma çok da eski olmayan hatra yeni sayılan bir anı doldu. O gün, Taeil bana kahvaltıya geldiğinde saçımı yakışım geldi aklıma. Aklımdan bu düşünceleri kovarken kendime kızdım yine. Buraya onu unutmaya gelmiştim. Ve başarılı olacaktı. Artık Taeil adınu duyduğumda hiasedeceğim tek şey Nct'nin vokali olan çocuk olacaktı. Tüm bu sinirle saçımı kurttuktan sonra ayarladığım kıyafetlerimi giyiyordum. Hazırlanmam bitince evden çıktım ve Mei'nin beni Profesör Sa Rang'ın arkadaşının yanına götürmesi için arabasına bindim.

Taeil

Uyumak istiyordum. Fakst olmuyordu. Akşamdan beri düşünüp duruyordum. Ben ne hata yapmıştım da Aiko bana o kadar sinirlenmişti. Tüm seçenekleri zihnimde sıralarken hiçbir mantıklı sebep bulamadım. Bir acaba beni mi seviyor diye düşündüm fakat o benim sadece fanım, psikoloğum ve arkadaşım olabilirdi. Ben ne hissetsem de onun duyguları katı ve belliydi.
Yatağımda uzanıp tavanı izlemeye devam ederken telefonumun çaldığını farkettim. Arayanın Oh hyung olduğunu görünce düşünmeden cevapladım aramayı.
"Taeil, psikolog Aiko Kore'yi terketmiş. Sebebini kimse bilmiyor ancak profesöre Japonya'ya gideceğini ve bir süre kafa dinledikten sonra döneceğini söylemiş. Artık seninle görüşemez yani. Görüşmemesi daha iyi şirket aldatma dedikodularıyla uğraşmak istemez. Değil mi?"dedi ve cevaplamamı beklemeden telefonu kapadı. Ben ise üzerinden ne kadar geçse de kocaman açılmış gözlerimle olayı idrak etmeye çalışıyordum. Nasıl olurda Japonya'ya gidebilirdi? Nasıl beni bırakırdı? Peki en önemlisi gitme sebebi neydi? Yoksa benim yüzümden mi gitmişti? Ya öyleyse ben ne yapardım da bu vicdan azabıyla yaşayabilirdim. Hayır yapamazdım. Çıldırma raddesine geldiğimi hissedip hava almaya çıkmak istedim. Üyeler mutlu mutlu eğlenirken bir hışımla, tabii kırık bir bacakla ne kadar hızlı olunursa, yurtta çıktım. Arkamdan gelen seslenmeleri yok saydım.
Sokaklarda amansızca dolaşırken çalan telefonum bir zerre umurumda değildi. Aklımı dolduran tek bir düşünce vardı. O da Aiko'ydu. İşte şimdi çok iyi anlıyorum. Bir insan ancak onu kaybedince değerini anlarmış. Evet ben de bunu anladım. Onunla geçirdiğim tüm o zamanlar çok harika geçiyordu. Ne zaman ayrılık vakti gelse tek isteğim zamanın durması oluyordu. Bu amansız hissi engellemek için elimi kalbime bastırdım. Acısı azalır mıydı peki?
Bir an bedenimi ve tüm ruhumu korku saldı. Ya o çok uzun süre orada kalırsa ve ben onu unutursam?
Bu korkunç düşünce karşısında kafamı salladım ve yürümeye devam ettim. En son farkettiğimde sahile varmıştım bile.

Aiko

Yeni tanışmamıza rağmen çok sevdiğim Profesör Akame'nin kliniğinde işe başlayacaktım. Buradaki klinik Seul'deki ile karşılaştırılınca oldukça büyüktü. Bir sürü psikolog vardı ve ben de artık onlardan biriydim. Burasının bana iyi geleceğini hissediyordum.

keşkeler/moon taeilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin