5

268 28 10
                                    

Birkaç saniyeliğine telefonumdaki
resmine baktı ve derin bir nefes alarak komuşmaya başladı.
"Artık cidden usandım. Her şey bana sahte geliyor. İnsanlar, maskeler takıyorlar ve ancak yalnız kalınca çıkarıyorlar. Bu kişilere ben de dahilim. Evet grubumu ve hayranlarımı cidden çok seviyorum. Fakat insanın yalnız kalmak isteyeceği veya mutsuz olduğu anlar olabilir."dedi ve tepkimi ölçmek istercesine yüzüme baktı. Güven verici bir şekilde kafamı salladım ve konuşmasına devam etti.
"Bazen benim de mutlu olmadığım anlar oluyor. Fakat ne olursa olsun gülümsemek zorundayım. İşim bu.
Her zaman yakışıklı olmak ve iyi görünmek zorundayım. Ben artık hayatımda sahtelik istemiyorum. Sahte insanlardan nefret ediyorum ve ne yapacağım bilmiyorum. Sessiz sakin bir hayat yaşamak isterdim fakat hayallerimdeki işi yapıyorum.  Düşünmekten işime bile odaklanamıyorum. Hatalar yapıyorum. İçimdeki bu kavgalardan nasıl kurtulacağım?"dedi ve bir umutla yüzüme baktı. Sanki, sanki cevabı gözlerimde arıyormuş gibiydi. 
"Taeil neler hissettiğini anlıyorum. Herkes bazen bu gibi düşüncelere takılabilir. Sen sadece gülümsediğinde mutlu olduğuna emin ol. Zorla mı gülümsüyorsun. O an kendine gülümsemek için bir neden bul. Ve mutlu olduğuna inan. Bu senin küçüklük hayalin olan meslek değil mi?"
"Evet. Zaten sorun şarkıcı olmam değil."
Devamını getirmesine izin vermeden konuşmaya başladım. "Ben senin anlatmak istediğini anlıyorum. Merak etme. Benim de istediğim meslek aslında bir doktor olmaktı. Fakat şuan psikoloğum ve çok mutluyum. Hayat bazen istediklerinden değil kaderinden mutlu eder seni."
Saatin dolduğunu belirten alarm çaldı. "Umarım anlaşabilmişizdir Taeil. Seni tanıdığıma memnun oldum. Bir sonraki seansını kaçırma sakın. Haftaya aynı gün. Saatini bana iki gün önceden bildirirsin. İyi günler."dedim ve uğurladım. "İyi günler."yanıtını verdi ve kapıdan çıktı.

Az önce neler olduğunu sindirmek için derin derin nefes aldım. Ben Taeil'in psikoloğuydum. Şaka gibiydi. Asla aklıma gelmeyecek bir şekilde tekrar karşılaşmıştık. Kader bizi on yıl da geçse bir arada tutuyordu. Fakat ben onu unutmaya çalışırken neden bir anda karşıma çıkmıştı?

Klinikten çıkmak üzere iken profesör beni gördü ve Taeil ile nasıl geçtiğini sordu. Gözlemlerimi anlattım ve işten çıktım. Saat 08.00 olmuştu.  Cidden Seul'e geldiğimden beri eğlenemiyordum. Ne yapacağımı düşünüyordum ki Seul'de olduğunu bildiğim eski arkadaşlarımı aradım. Ve evime çağırdım. Birkaç kişiyle anlaştım ve eve gitmeden önce markete uğradım.
Bazı şeyleri kalbimden çıkarmalıydım. Özellikle o kişi Taeil ise.

Eve geldim ve üstüme rahat bir kot ile kazağımı giydim. Marketten aldığım atıştırmalıkları salonumdaki masaya yerleştirirken gelecekleri beklemeye başladım.
Çok geçmeden kapı zili çaldı. Açtığımda Bo Ra ve en yakın arkadaşı olan Min Ki'yi gördüm. Aynı üniverditedeydik ancak onlar Kore Dili ve Edebiyatı okumuşlardı ve de benden bir yaş büyüklerdi. Biraz hasret giderdikten sonra sohbete başladık. Çok geçmeden zil tekrar ve tekrar çaldı. Liseden ve üniversiteden de arkadaşlarım gelince ortam daha güzel olmuştu. Herkesi birbirleriyle tanıştırmıştım. Eskiler bazen mutluluğu bazen de acıyı getirebiliyordu işte. O gece okadar eğlenmiştim ki zihnimde ne Taeil'den ne de yarın erkenden gitmek zorunda olduğum işim kalmıştı. Zaman su gibi akıp gitmişti. Saat gece yarısını geçerken herkesi uğurlamıştım ve tekrar buluşmak üzere sözleşmiştik. Etrafı bile toplamadan kendimi yatağa bırakmıştım ve gözlerim üzerindeki ağır yükten kurtularak kapnmıştı.

Telefonumdan yükselen Fire Truck ile uyandım. Daha doğrusu zihnim uyanmıştı. Gözlerimi açamıyordum. Neler olduğunu düşünürken aklıma dün geceki misafirlerim gelmişti. Çılgınca edilen danslar, hiç de güzel olmayan sesimle yaptığım karaokeler... Daha nicesi aklıma dolarken telefonum hala çalmaktaydı. Zorlayarak da olsa gözlerimi açtım ve ayağa kalktım. Makyaj masamda duran telefonuma uzandım ve ekranda yazanları görünce ne uykudan ne de yorgunluktan eser kalmıştı. Tam tamına 17 cevapsız arama vardı. Profesör Sa Rang, Eun Jİ ve gerisi bilinmeyen bir numaradan oluşuyordu. Gözlerim saate kayınca ise kendimi nerelere atsam ben diye düşünmedim değil. Saat dokuz buçuğu geçmişti! Daha yeni başladığım işimi kaybetmek istemiyordum. Hızlıca giyindim ve buzdolabımdan bir süt alarak metroya koşmaya başladım. Bu sırada ise profesörü aramaya çalışıyordum.

Kliniğe yaklaştığımda profesöre ne söylesem diye düşünüyordum. Cidden çıldırmak istiyordum. En iyisi doğruyu söylemekti. Kliniğe girdim ve profesörün odasının kapısını tıklattım. "Gel."komutunu duyunca heryeri sapsarı olan ve girmeye alışık olduğum odaya girdim. Prof. Sa Rang'ın karşısında kısa siyah saçlı bir kadın oturuyordu. Ne olduğunu anlamak istercesine profesöre baktım ve aklıma özür dilemediğim gelince hemen konuşmaya başladım.
"Cidden özür dilerim. Dün gece misafirlerim vardı e çok uzun kaldılar bende geç yatmak zorunda kaldım işte sabah da uyanamamışım."diye hızla sıraladım. Profesör sorun yok dercesine kafa salladı ve önündeki siyah saçlı kadını göstererek "Ji Hee hanım isterseniz neden burada olduğunuzu ona kendiniz açıklayın."dedi. Daha sonra bana döndü ve koltuğu işaret etti.

keşkeler/moon taeilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin