19

166 21 19
                                    

Aiko

Olmuyor. Onu unutamıyorum. Sanki dövmesi kalbimde bir yerlerde. Ne yaparsa yapsın artık kızamıyorum ona. Her şeyiyle seviyorum onu. Evet buraya onu unutmaya geldim ama çok kısa bir süre sonra döneceğim. Çünkü anladım ki o geçmişteki beni hatırlamasa da şu anki beni sevebilir. Yeni ben ona yeni bir başlangıç olabilir.

Tüm bunlar beni mutlu etmeye yetecek sebeplerdi. Bir hafta sonraya biletimi almıştım. Artık kaçmayacaktım, yüzleşecektim.

Sevgilisi vardı, evet biliyorum. Ancak iki idol uzun zaman birlikte kalamazdı. Bunu da biliyorum. Henüz genciz. Evlenecek halleri yok ya. Olsun. Ben onu beklerim. Ne olursa olsun vazgeçmeyeceğim ondan.

Tüm bunlar yüzünden içim içime sığmıyordu. Çok heyecanlıydım ve haftayayı iple çekiyordum. Varır varmaz onun yanına koşacaktım ve özür dileyecektim. Kırmıştın çünkü onu. Sözlerim onu yaralamıştı.

Ama artık bir önemi yok. Buluşacağız tekrar. Sinemada izlediğimiz filmde birlilte gülebileceğiz.
Ramen ağzımı yaktığı için elimle yaptığım yelpazeye destek olacak mesela. Okuduğum kitapta sayfayı kaybettiğime sinirlendiğimi görünce alay edicek sonra benle. Kısaca hep mutlu kalacağız.

Buluşunca neler olacağının hayallerini kurarken kaldığım pansiyondaki odamın kapısı çalındı.

Taeil

Menajere salladığım birkaç bahane sonucu Japonya'ya varabilmiştim. İner inmez gördüğüm ilk taksiye atladım ve Profesör Sa Rang'ın vermiş olduğu adresi gösterdim.

Taksiciye yüklü miktardaki parayı uzattım ve normal görünen pansiyonun içine girdim. Girişteki gözlüklü kızı umursamadan uçuş sırasında okumaktan çok iyi bildiğim oda numarasına varabilmek için derin nefesler eşliğinde merdivenlerden çıktım.

26 numaralı odanın önünde durdum.
Heyecandan titreyen ellerimle kapıyı çaldım.

Çok kısa süre sonra açılan kapıyla nefesimi tuttum. Karşımda gördüğüm vücut nefesimi bırakmama sebep olmuştu. Kocaman gözlerle beni süzerken kaşları anlamsızca çatıldı ve bir anda bağırarak "Taeil!"dedi.

Bu bağırmanın üzerine ben de şok oldum. Eliyle içeriyi gösterdi ve odadan içeri girdim. Ne düzenli ne de dağınıktı.
Bakışlarımı odadan ayırıp ona çevirdiğimde gördüğüm manzara beni mutlu etmeye yeterliydi. O vardı çünkü karşımda.

Birbirimize attığımız bakışlar sonucun da ikimizde aynu anda konuşmaya başladık. Sonra ben ilk sen manasında onu gösterdim ve gözleri kısa bir anlığına kapandı.

Açılan gözler ile birlikte konuşması da başkamıştı.
"Taeil, biliyorum seni suçladım. Oysa tam olarak senin suçun değildi. Ben, ben özür dilemek istiyorum. Seni kırdıysam affet lütfen. Sen gelmeseydin bile ben haftaya dönüyordum zaten. Ama cesaret ettiğin ve beni merak etriğin için tekrar tekrar teşekkür ederim. Fakat, cidden bu kadar yolu benim için mi geldin? Hem de kırık bir ayakla?"

Bu sorular üzerine utancım gün yüzüne çıktı ve elim istemsiz bir şekilde enseme gitti. Yüzüme saçma bir gülüş kondurdum ve
"Seni merak ettim. Benim yüzünden olduğunu söylediğinden beri gözüme nir an uyku girmedi. Seni düşünmek içimi yedi bitirdi. Ne hata yaptığımı bilmiyorum. Ama neyse sen yine de affet. Ve çok görmezsen neyin benim yüzümden olduğunu da söyler misin?"diye tüm cesaretimle kurdum cümleleri.

Cevabı ise beklemediğim bir yerdendi.

"Aslında tüm bu zaman senin anlamanı beklemiştim. Hatırlıyor musun yıllar önceki en yakın arkadaşın kimdi?"

"Doğrusu,hatırlamıyorum. Yıllar önceki şehri kalbimden sildim bile ben. Orası kardeşimin, canımdan çok sevdiğim kişinin ölüm yeri çünkü. Orası gözümde her zaman berbat bir yara olarak kalıcak."

Aiko anlamadığını gösteren bir yüz ifadesine büründü.

"İyi de senin bir kardeşin yoktu ki."dedi.
Bunu nerden biliyordu peki? İnternet yalanını söyleyemezdi artık. Konu geçmişten açıldıysa eğer ben de konuşucaktım.

"Yok değildi. Çünkü henüz doğmamıştı. Annemin karnında ufacık bir melekti o benim için. Günler, haftalar, hatta aylarca bekledim ona kavuşacağım günü. Fakat kavuşma anımız benim ölüm günüme ertelendi."

"Bunu bana hiç söylemememiştin."

"Sana neden söyleseydim ki?"diye karşılık verdim.

Kalbine, benim haftalardır çektiğim bir acı gibi bir şey saplanmışcasına ekşitti yüzünü. Hemen kendini toparladı ve oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı.

"Çünkü, çünkü ben çocukluğundaki Aiko'yum. Hatırlıyor musun bilmiyorum. Arkama oturmuştun. O günden sonra birbirimizin en yakını olmuştuk. Sensiz ben, bensiz de sen göremezdi kimse. İkiz gibi gezer dururduk. Sonra bir gün sen gittin. Hayatımda o küçücük yaşımda hiç bu kadar büyük bir acıyla karşılaşmamıştım. O zamanlar en sevdiğim arkadaşım bir anda hayatımdan çıkıvermişti. Yalnız ve çaresizdim. Yıllar geçti seni bir programda gördüm.
Sonra Seul'e geldim. Ve yine sen vardın karşımda. Hatırlarsın sandım. Yanılmışım. Yıllar geçti ama ben senden geçemedim Taeil."

Dediklerini anlamam biraz sürmüştü. Cümleler beynimin içeridinde tekrar ederken kafam bir anda kalktı. Ve şu an yapılabilecek en mantıklı şeyi yaptım.

Adımlarımı ona doğru yönelttim ve tam karşısında durduğumda kollarım çoktan bedenini sarmalamıştı.

keşkeler/moon taeilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin