Barlas'tan
''Hey! Sahnedeki Görkem miydi?''
Kalabalığa yaklaşıp ayak uçlarımda yükseldim. Dikkatlice baktığımda sahneden kaçan bedeni arka kapıdan hızla çıkarken gördüm. ''O olduğuna emin misin?'' Dedi Savaş baktığım yere bakarken. Kafamı aşağı yukarı sallayıp adımlarımı o tarafa yönlendirdim. Savaş beni takip etmeye başladığında durup ona döndüm. ''Yalnız gitsem daha iyi olacak, seninle konuşacaklarımızı sonra halledebiliriz.'' Dedim nazik bir şekilde. ''Haklısın.'' Geri geri gidip benden uzaklaştığında kapıya doğru ilerlemeye devam ettim.
Kalbim hızla çarptığında derin derin nefes almaya başladım, ne zamandır birbirimizi görmüyorduk ve yanına gidip ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Kapıdan çıktığımda gözlerimi telaşla etrafta gezdirdim, onu kaçırmış olmak istemiyordum. Kimseler yoktu. Yavaş adımlarla dimdik ilerledim. Bir anda nereye kaybolmuş olabilirdi bu kadar çabuk? Onu göremedikçe gelen ağlama isteğine karşı koyamıyordum. Aniden kulağıma gelen sesle arkama döndüm, tam göremiyordum ama çıktığım kapının sol arkasından geliyordu ses. Oraya hiç bakmamıştım. Görkem'di. Partiden biraz daha uzaklaşsaydım fark etmeyecektim bile onu. Sertçe yutkunup o tarafa ilerdim, sesinin pek iyi geldiğini söyleyemezdim.
Dolan gözlerimle oraya gittiğimde Görkem'i yerde iki büklüm ağlarken gördüm. Hıçkırıklara boğulmuştu. Elim ayağım titriyordu, korkarak ona yaklaştım. Öylece yanında dikiliyordum, asla kafasını kaldırıp bana bakmamıştı. Bir şey demeye korkuyordum şu an. Ne yapacağımı bilemiyorum. Tam olarak neden ağladını da bilmiyordum. Eğilip yanına oturdum. Titreyen elimi kararsız bir şekilde sırtını yavaşça koydum. Koyduğum anda oldukça sert bir şekilde beni ittirdi. Bu hareketi beklemediğim için şaşırmış bir şekilde ona baktım. Biraz uzaklaşıp orada durmaya devam ettim. ''Siktir git. Siktiğimin yüzsüzü seni.'' Sesi boğuk çıkmıştı. Kafasını kaldırıp o kıpkırmızı gözleriyle bana bakınca içim titredi. Arkasındaki duvardan destek alarak ayağa kalktı.
Bana o kadar nefret dolu bakıyordu ki daha önce onu hiç böyle bir şekilde görmemiştim. "Neden sevgilinin yanında değilsin? Neden hala yanıma gelerek bana acı çektiriyorsun?" Resmen tükürürcesine konuşmuştu. Tamamen şoka girmiştim. "Keşke seninle hiç tanışmasaydık." Dedi. "Görkem ne saçmalıyorsun?" Dedim zorlukla. "Ne sevgilisi?" Yanına yaklaşmaya yeltendiğimde yine beni ittirdi. "Uzak dur benden, senden tiksiniyorum." Benden tiksiniyordu.
Berbat bir insandım. Tüm hislerini yok saymış ve hayatını çöplüğe dönüştürmüştüm. Görkem kimseye kolay kolay kin bile tutmazdı ve şu an benden resmen tiksiniyordu. "Savaş ve seni gördüm." Dedi birden. Bu yüzden mi bu haldeydi? Bir yanlış anlamadan dolayı. "Görkem siktiğimin şeyi düzgünce söyler misin? Ne diyorsun?" Gülmeye başladığında hayretle ona baktım. "Ne güzel rol yapıyorsun sen ya."
Bacakları titriyordu, yavaşça tekrardan yere oturdu. "Başından beri bunu mu planladınız? Beni başınızdan atıp birlikte olacaktınız." Hayretler içerisinde dediği saçmalıkları dinliyordum. Sahnedeyken bizi görmüş olmalıydı ve buraya kaçmıştı. "Aramızda hiçbir bok yok o çocukla." Dedim. Bana inanmayacağına adım kadar emindim ama gerçekten yoktu. Savaş fazlasıyla vicdan azabı çekiyordu ve benimle konuşmak istiyordu. Aynı zamanda Yağız'a doğru düzgün bir açıklama bile yapmamıştı bundan dolayı partide buluşmaya karar vermiştik. Okulun eski öğrencisi olduğu için girmesine izin veriyorlardı.
Savaş beni görünce de sarılarak selam vermişti. Bunda da bir problem görmüyordum ama Görkem'in bariz bir şekilde yanlış anladığı ortadaydı. "Sadece bir şeyler konuşmak için buluştuk, başka hiçbir şey yok." Dedim. "Artık bana yalan söylemeyi bırak. Partide mi oluyor bu buluşmalarınız?" Dedi bağırarak. İçinde biriktirdiği bütün kini kusuyordu şu an. "Yağız'ı burada bulabileceğini bildiği için. Onunla da konuşmak istiyor." Dedim. İnanılmaz derecede sakin konuşuyordum. Her şeyi alttan alması gereken taraf bendim. Görkem'in gözü dönmüştü. Ben de alevlenirsem bu işin sonu hiç iyi olmazdı.
"Şerefsize bak. Benimle bile doğru düzgün vedalaşmadan gitti okuldan. Neden şu kadarcık değerim yok hiçbirinizde." Dedi. O böyle şeyler dedikçe konuştukça battığımı hissettim. "Görkem." Dedim çaresizce. İşaret parmağını sallayarak konuştu. "Her şeye rağmen kapına geldim lan ben senin. Resmen köpek gibi kovdun beni." O günü hatırlıyordum, unutamazdım da. Kovmam gerekiyordu, hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı ve artık tüm bağı kesmemiz gerekiyordu. Her şeyi batırmıştım çünkü.
İnatla onu kapımda görünce çok sinirlenmiştim ama ona değil. En yakın arkadaşını öpmeme rağmen hala kapıma gelecek kadar seviyordu beni ve ben bu durumu resmen göz ardı etmiştim. Sonuna kadar hatalı olduğumu biliyorum. Onu hala çok seviyorum, sevmeyi hiç bırakmayacağım ve onun ömür boyu benden nefret tutmasına dayanamam. Onun bu halde olmasının nedeninin ben olduğum gerçeğine katlanamam.
"Görkem." Yalvarırcasına konuştum. Temkinli adımlar atarak dibinde durdum. Bu sefer benden kaçmamıştı ya da vurmamıştı. "Lütfen biraz sakin olur musun?" Titreyen kirpiklerini bana çevirdi. Gözünü gözümden ayırmıyordu. Bakışları altında eziliyordum. "En acısı da ne biliyor musun?" Dedi. Elini yanağıma koydu. Ne yaptığını anlayamıyordum. Kafasını hafif eğerek acı bir tebessümle baktı. "Beni gerçekten sevdiğine inanmıştım." Dedi.
Sol gözümden akan damlayı hızlıca elimin tersiyle sildim. Gerçekten inanamıyordum bunu dediğine. Bir yandan da böyle düşünmesine hak veriyordum. "Seni canımdan çok seviyorum." Dedim. Elini indirdi, bu sefer ben ellerimi yanaklarına getirdim. Buz gibiydi yüzü. İçim titriyordu şu an özlemden, istekten. O yüzünü kavradığım an bir kere daha sövmüştüm içimden bu aramızdaki her şeyi mahvettiğim için. Öyle bir bakıyordu ki... O da hala seviyordu. Belki
Dayanamayıp dudaklarına uzandım. Bedeni titredi. Dudaklarını hafifçe oynatıyor karşılık veriyordu. İyice bastırdım kendime onu bir yanım onu bir daha öpemeyeceğimi hissetmişti. Tüm kokusunu beynime kazıyacak şekilde içime çektim. Daha sert daha doya doya öpmek istiyorum ama asla cesaret edemiyordum. Bir elini enseme atıp saçlarımla nazikçe oynamaya başladı. Eriyordum, o an onu tahmin ettiğimden daha fazla özlediğimi fark etmiştim. Hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum, zamanı geri alabilmeyi şu an her şeyden çok isterdim.
Duraksayıp bana işkence edecek yavaşlıkta dudaklarını sürterek benden ayrıldı. Gözlerinde hiçbir ışıltı görememiştim, bu kadardı işte. İşte şimdi tamamen bitmişti. "Lütfen, yalvarıyorum sana bir daha karşıma çıkma." Sesi o kadar emin çıkmıştı ki tüm vücuduma, yüreğime işlemişti bu sözleri. Yok olmak istemiştim.
Bir şey diyememiştim. Arkasını dönüp gitti ve ben onu durduracak hiçbir şey yapamadım. Normalde onu kazanmak için it gibi çabalardım şu an ama çekinmiş ve korkmuştum çünkü eski sevgisi yoktu, tükenmişti. Aralık kalan o kapıyı tamamen kapanmıştı bir daha açılmamak üzere. Ağzımdan bir hıçkırık kaçmış nefesim kesilmişti. Ağlamaya başladığım an omzuna dokunan elle irkildim. "İyi misin?" Dedi Savaş. Kelimeler boğazıma dizildi, cevap verecek halim yoktu. Kafamı sağa sola salladım. Beni kendisine çekip göğsüne yaslayıp kolumu sıvazlamaya başladı.
Böyle bir durumda anca suç ortağım yanımda olurdu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Barlas (Gay)
Teen Fictionİçten, güzel olan her şey, daima bağışlatır kendini. -Fyodor Dostoyevski #boyxboy kategorisinde 1. #boy kategorisinde 2. angst