Bölüm 20 (DOĞUM KAYDI)

154 19 9
                                    


Ölmek ne ifade eder insanlara? Yok oluş? Vazgeçiş? Acı?

Ölmek için yara almamız mı gerekiyordu? Yaşadığımız şeylerde bizi öldürür müydü? Beni öldürmüştü. Yaşıyordum ama ölüydüm. Ruhumun en derinlerinde kayıplar yaşamıştım ama nefes almaya devam ediyordum.

Odanın içindeki zehirli sessizlikten ilk kurtulan Serdar olmuştu. "Doğum kayıtların mı?"

Şaşkınlıkla sorduğu soruya sadece başımla onay vermekle yetindim. Sonuçta bir yerlerden başlamam gerekiyordu ve babalık doğru yola sapmam için bana açık bir kapı göstermişti. Bu durum elimin tersiyle iteceğim bir yardım değildi. Hem her şeye en başından başlamak belki yaptığım hataları da bana gösterebilirdi. Gittiğim yollara o kadar odaklanmıştım ki önüme çıkan çukurları inceleme gereği duymamıştım. Fakat madem yolun başına dönmüştüm artık daha dikkatli hareket edip, gözlem yapmam gerekiyordu.

Odadaki sessizliği dağıtmak için oturduğum sandalyeden ayaklandım. "Doğum kayıtlarımı bulmam gerekiyor. Yıldır Sönmez emin olmadığı taktirde bana izlemem gereken yolu göstermez."

Demir sıkkın bir ifade ile bana odaklandı. "Bu çok fazla değil mi? Hayatında eksikleri bulmaya çalışıyorsun biliyorum fakat doğum kayıtların ne gibi bir bilgi sağlayabilir ki sana?" Kurduğu cümleyi düşünürken omuz silktim. Bunun cevabını bende bilmiyordum fakat bir şeyler bulacağımı hissediyordum. "İkizler ne yaptı? Gölgeyi yerleştirebildiler mi?" Serdar dalgınca başını salladı. Bizimleydi fakat düşündüğü şeyler onu esir almış gibiydi. Bu durum gözlerimi kısmama sebep olmuştu ama Doğum kayıtları muhabbetinde kaldığını düşünüp önemsemedim. "Serdar?"

Dalgınca başını kaldıran Serdar, mavi gözleri bana odaklandıktan sonra odada bulunan diğerlerine gözlerini çevirdi. "Efendim?" Kaşlarım çatılmışken şu an içinde bulunduğu ruh halini anlamaya çalışıyordum. "Gölge?" Konuşmamla tekrar bana dönen Serdar aniden dikleşerek ilgisini bana yöneltti. "İkizler halleti. Her kurul sınıfında adamlarımız bulunuyor zaten biliyorsun. Bu şekilde Gölgeyi içeri sokmak çok kolay oldu. Tek problem Gölgenin fazla iyi olması. Eğitimli olduğu çok belli ve adam burnunun dikine gideni dövüyor. Bu Hüseyin'in birkaç güne ilgisini çeker ama bizim için iyi mi kötü mü bilmiyorum. Eğitimli olduğunu anladığında Gölgeye karşı tedbirli olacaktır." Başımla onayladım Serdar'ı. Bu bizim için belirsiz bir durumdu.

Batur elinde oynadığı bıçaktan gözlerini ayırmadan konuşmaya başladı. "Bunu halledebilir. Düşünmenize gerek yok. Adam dünyada kimseye gözükmeden işini halleden sayılı suikastçilerden. Hüseyin onun için çocuk oyuncağı." Kesinlikle şaşırma sırası bizdeydi. Batur biraz önce Gölgeyi mi savunmuştu? Serdar sesli bir kahkaha attığında Batur hariç hepimiz ona dönmüştük. "Sen Gölgenin iyi olduğunu mu söylemeye çalıştın? Vay canına! İşte bunu tahmin edemezdim." Serdar gülmeye devam ederken kesinlikle ölümüne susayan kardeşime katılıyordum. Benim aşık olduğum adam ilk defa birinin iyi olduğunu savunuyordu ve bu durum kesinlikle şaşılacak bir şeydi.

Batur elinde oynadığı bıçaktan gözlerini yavaşça kaldırırken Serdar'a odaklandı. Gözlerini kısmıştı ve elinde bir bıçak olması da pek iyiye işaret değildi. Elini ani bir şekilde kaldırdığında gözümle takip edemediğim bıçak Serdar'ın oturduğu koltuğun yanına saplanmıştı. Tuttuğum nefesimi yavaşça bırakırken Serdar şok olmuş gözlerle Batur'a bakıyordu. "Sen bana bıçak mı fırlattın?!" Hızlı bir şekilde ayaklandığında Batur'un üstüne yürümeye başladı. Demir hızlı bir şekilde Batur ve Serdar'ın arasına girdi. Gözlerimi devirdim. Olan koltuğuma olmuştu.

Adımlarımı bıçağın saplanmış olduğu koltuğa doğru yönlendirdiğimde Hasan amca umutsuzca bizde gözlerini gezdirip çalışma odamda bulunan terasa yöneldi. Sanırım bizden kurtulmak istiyordu.

KAYBOLAN GEÇMİŞ (İNTİKAM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin