Merhaba arkadaşlar!
Bölüm bitti ve işte buradayım.
Bu günlerde iyi gidiyorum,değil mi?Hız bakımından yani...;))
Ama söylemedi demeyin,bazen olmayınca olmuyor...Ya bir engel çıkıyor,ya da kafamda oluşmuyor...;)
Her neyse,elimden geleni yapacağımı biliyorsunuz zaten...
Keyifle okuyun lütfen.
Sevgiler...
İKİNCİ BÖLÜM
MELEK
"Hile yapma Melek!Şunu peçeteye sar,doğru dürüst ısıra ısıra ye bakiim."
"Yaa anne..."diye itiraz ettim mızmızlanarak,ama elimdeki çatal bıçağı da masaya bıraktım."Günün birinde birimizden biri illa ki dişini kıracak,o zaman bak nasıl üzüleceksin bu yaptığına."
Babamla ablam uslu uslu peçeteye sarılmış börek parçalarını dikkatle ısırarak çiğneyip, tartışmamızı bıyık altında gülerek izliyorlardı.Onlara ters ters baktım ve kalan son parça böreği rulo yapıp,ucunu peçeteyle tutturdum.
"Kızım,annenle tartışılamayacağını öğrenemedin mi daha?"diye kendini savundu babam sahte bir çaresizlikle.
"Aaa,üstüme iyilik sağlık.Ayol yüz yıllık geleneği ben mi icat ettim?Ayrıca bugüne kadar dişini kıran birini de hiç duymadım.Yavaş ısırırsınız,olur biter.Sanki ilk defa yiyorsunuz.Hem geleneğe,hem emeğe biraz saygı lütfen."
Annem,her ne kadar ciddiyetini korumaya çalışsa da mutlu gülümsemesini saklayamıyordu.Ne de olsa tüm aile uzunca bir süre sonra yine bir aradaydık.
"Ellerine sağlık Emine sultan!Biz senin ellerinden zehir olsa..."
"Aoaıghhhhh!"diye ,oldukça biçimsiz bir sesle aniden babamın sözlerini kestim.
Aslında bir zafer narası atmaya çalışmıştım,ama dolu ağızla bu kadar çığlık atılabiliyordu ancak...Yine de çıkardığım ses her ne kadar anlaşılmaz gibi dursa da,bir nebze korku,çokça heyecan,birazcık da umut barındırıyordu bana göre.
Çünkü gelişini kutladığımız yeni yıl benim yılım olacaktı.Vallahi.Bunu ben değil, o yüzyıllık geleneğimiz söylüyordu.
Her senenin son gününde ailecek toplanıp,neşeli bir akşam yemeği yer,televizyon izlerdik.Tabi eskiden Babaeski'de rahmetli annanem,babaannemler ve bazen komşular da soframızda bulunuyordu ve ben cidden bu kutlamalara bayılırdım.Saatler gece yarısına yaklaştığında annem ortaya yılbaşı böreğini çıkarır,sofrada bulunan kişi sayısına göre kesip,bölüştürürdü.Böylece herkes, hem erken yenen akşam yemeğinden sonra atıştırmış olur,hem de ata yadigarı bu adeti sürdürmüş oluyordu.Annem de,babam da Bulgaristan göçmeni ailelerin çocukları oldukları için eski bir gelenek olan kısmet böreğini asla ihmal etmezlerdi.
Ve işte, dişlerimin arasından çıkardığım pırıl pırıl bir liraya göre,birazdan başlayacak olan yıl benim şanslı yılım olacaktı.Güzelce sabunlanıp,yufkaların arasına saklanan bu küçük metal parçası,yeni yılın bana para ve kısmet getirip,her yolumu açacağını garatiliyordu.
"Tüh be!"diye hayıflandı ablam."Bu yıl hazır sadece dört kişiyiz,artık bana çıkar diyordum ben de.Gerçi kısmeti buldum,ama paraya hayır demezdim."
Eda benden iki yaş büyüktü ve Hatay'da öğretmenlik yapıyordu.Bahsettiği kısmet,geçen sene onun çalıştığı okula tayini çıkan,aslen Manisalı olan Engin adlı öğretmenle eylül ayında nişanlanmasıydı ve önümüzdeki yaz evlenme planları için ilaç gibi gelecek olan paraydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN'IN MELEĞİ ("YÖRÜNGE "SERİSİ 3)
RomanceRock'un yaramaz çocuklarının aşkı keşfetme serüveni devam ediyor. "Yörünge"nin yakışıklı bateristi Can'ın gülen yüzünün ardındaki sır,iyilik meleğini kazanmasıyla aydınlanabilir... *********** "Can'ın meleği" bağımsız bir hikaye olarak da okunabilir...