Merhaba arkadaşlar!
Öncelikle sevgi,özlem ve rahmetle anmak istediğim biri var :
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK...Işıklar içinde yat ulu önderimiz!
Vee canlar,sadece iki gün sonra geçmişin son bölümüne geldik.
Uzun,upuzun yazdım ki,Can'a bir an önce dönebilelim.;)
Vallahi gecemi gündüzüme katıp,bölümü bir an önce atmaya gayret ettim.Bu yüzden hatalarım varsa affola...
Keyifli okumalar
Sevgiler
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZ YIL BOYUNCA
"Eğer bugün ölmediysem,bundan sonra kolay kolay ölmem herhalde."diye düşündü Cihan durumunu kara mizahla hafifletmeye çalışarak.
Kalp kriz geçirmemiş,hatta bayılmamıştı bile.Sadece o an gördüklerini görmemek için tüm kalbiyle ölmeyi dilemişti.
Bugün onun küçük sarışını gözünün önünde başkasıyla evlenmiş,üstelik kendisi de onun sevgili kocasının nikah şahitliğini yapmıştı.Bu işten nasıl sağ çıktığını hala aklı almıyordu.Ya da kafayı yemeden.
Her neyse...Bunları artık düşünmeyecekti.Olay geçip gitmişti ve geçmişe mazi denilirdi.
Ama olmuyordu...
Olanlar gözünün önünde tekrar tekrar canlanıyor,yine ve yeniden canını yakıyordu.
Halbuki güne gayet neşeli başlamıştı.Önceki gün Bodrum turnesinin bitimine iki gün kala,amcaoğlu ona telefon etmiş ve bugün kıyılacak nikahına davet edip,nikah şahitliğini üstlenmesini istemişti.Tabi ki kabul etmişti Cihan.Hem de bayağı eğlenerek.Suratsız kuzeninin evleneceği,muhtemelen kendisi gibi burnu büyük sosyete gülünü merak etmişti.Oysa kendi küçük sevgilisi ne kadar tatlı ve sıcacıktı.Nikahtan sonra koşa koşa ona gidip,bir gün erken dönmenin sürpriziyle onu mutlu etmeyi planlamıştı hemen.
Ne var ki,esas sürprizi o saf ve samimi sandığı kız yapmıştı ona.
Cihan nikah salonuna girdiğinde Davut'un kolundaki Meral'i görünce,alev alan göğsünün içinde kalbinin yer değiştirdiğinden emindi.Hatta elini kalbine götürüp,büyüyen yangını söndürmek istercesine ovaladığını hatırladı.Soluğu boğazında tıkanmış,bir daha asla nefes alamayacak gibi hissedince de, kalakaldığı kapının önünde, ellerini dizlerine koyup,kilometrelerce koşmuş gibi nefeslenmeye çalışmıştı.
Bu imkansızdı...
Neden?
Nasıl?
Ve...allah aşkına neydi bu şimdi?
Zalim bir şaka?
Kabusla biten bir rüya?
Ya da inanılmaz gerçeğin ta kendisi...
Çünkü kız da ona aynı dehşet ve inanmazlıkla bakıyordu.
Cihan tam da kendini donmuş bir filmin karesindeymiş gibi hissetmeye başlamıştı ki,kuzeni onu gördü ve kendisinde oldukça eğreti duran bir neşeyle:
"Bodrum'dan buraya kadar koştun mu yoksa kuzen?"diye takıldı.
Ve sonrası acımasız bir karabasandan farksızdı.
Asla uyanamayacağını bildiği bir kabus...
Tören biter bitmez "Hastalanıyorum galiba." demeyi akıl edip,sarsak adımlarla kendini dışarıya attı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN'IN MELEĞİ ("YÖRÜNGE "SERİSİ 3)
RomansaRock'un yaramaz çocuklarının aşkı keşfetme serüveni devam ediyor. "Yörünge"nin yakışıklı bateristi Can'ın gülen yüzünün ardındaki sır,iyilik meleğini kazanmasıyla aydınlanabilir... *********** "Can'ın meleği" bağımsız bir hikaye olarak da okunabilir...