Merhaba güzel kızlar ve erkekler!
(Hepimiz genciz,hepimiz güzeliz...;),öyle değil mi?)
Bu bölümden itibaren birazcık geçmişe gideceğiz,ama uzun sürmeyecek ve umarım sıkılmadan okursunuz.Öğreneceklerimiz,günümüz olaylarına ışık tutacaktır.
Keyifli okumalar canlar!
Seviliyorsunuz.
ON İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZ YIL ÖNCE / BİRİNCİ KISIM
"Anne,bu yemeğin tadında bir farklılık var."dedi Meral şaşkınlıkla ve ağzına götürdüğü patates parçasını çatalına geri çıkardı."Hem kokusu da bir tuhaf."
"Üzgünüm Meral hanımefendi,elimden bu kadarı geliyor.Oturup,kendiniz yapsaydınız."dedi karşısında oturan kadın ısıran bir alayla."Ayrıca tadı gayet normal.Kapris yapacağına,bunu bulabildiğimize şükret.Artık kendi evinde canının istediğini yersin."
"Anneciğim,seni kırmak istemedim.Belki de hastalanıyorum,o yüzden bana öyle gelmiştir.Bir kaç gündür üzerimde bir bitkinlik var zaten."diyen kız yemekten vazgeçti ve tabağını biraz ileriye itekledi,çünkü kokusu gerçekten midesinin kabarmasına yol açıyordu.
"Aman kızım,hastalığın tam da sırasıydı.On gün sonra nikahın var.Kendine hiç dikkat etmezsin zaten."diye homurdandı Münevver hanım.
Meral içini çekti.Annesi normalde de biraz huysuz ve bencildi,ama son bir senedir ondan güzel bir söz duymak artık hayal olmuştu.
Geçen yılın bu zamanlarında aile maddi açıdan büyük bir yıkım yaşamıştı.Kızın hala tam olarak ayrıntılarını bilmediği talihsiz bir yatırım,babasını korkunç bir iflasa sürüklemişti.Ellerinde ne var,ne yok hepsi gitmişti.O kocaman gösterişli evleri,arabaları,annesinin belli başlı mücevheri ve eşyalarına varana kadar her şeylerini bir anda kaybetmişler ve dımdızlak ortada kalmışlardı.Meral'in kolejdeki son senesiydi,ama harcını yatırmak mümkün olmayınca,kız düz liseden mezun olmak zorunda kalmıştı.Ellerinde kalan birkaç önemsiz mücevherle,kenar semtlerden birinde küçük bir ev kiralayıp,başlarını sokabilmişlerdi.Babasının rusça ve almanca bilmesi bir tercüme bürosundan ara sıra iş almasını sağlıyordu,ama o kadar bolluktan sonra bu kıt kanaat geçim her üçünü de zorluyordu.Özellikle annesini şikayetleri hiç bitmiyordu.Kadın zengin bir ailede doğmuş, zengin bir eve gelin gitmişti.Yemek yapmayı veya ev işini hiç bilmiyordu,dahası yapmak zorunda kalmasını da kendisine hakaret olarak algılıyordu.Aslında aynı şey Hikmet bey ve Meral için de geçerliydi,onlar da doğal çevrelerinden kopmuştu ve çok zorlanıyorlardı,ama bir şekilde metanetlerini korumaya çalışıyorlardı.
Ne yazık ki,tüm bu yaşananların iyice çökerttiği Hikmet bey, yazın başında beyin kanması geçirmiş ve sol tarafına felç inmişti.Zamanla biraz toparlansa da,tercüme işlerini sadece daha seyrek gelen Rusçayla sınırlamak zorunda kalmış ve onun altından bile güçlükle kalkıyordu.
Meral,babasının ısrarıyla, çok heves ettiği üniversite sınavlarına girmişti girmesine de,kazansa bile okuyabileceğinden pek umudu yoktu.Zaten okul biter bitmez bir markettte tezgahtar olarak işe başlamıştı ve kazandığı para,tercümelerin parasıyla birleşince ancak kiraya ve temel ihtiyaçlarına ucu ucuna yetiyordu.
"Bir çaresine bakarız."demişti babası."Burs falan ayarlarız,olmazsa kaydını dondurursun ve seneye allah kerim deyip,para biriktirmeye çalışırız,ama senin asla okumaktan mahrum kalmanı istemem canım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAN'IN MELEĞİ ("YÖRÜNGE "SERİSİ 3)
RomanceRock'un yaramaz çocuklarının aşkı keşfetme serüveni devam ediyor. "Yörünge"nin yakışıklı bateristi Can'ın gülen yüzünün ardındaki sır,iyilik meleğini kazanmasıyla aydınlanabilir... *********** "Can'ın meleği" bağımsız bir hikaye olarak da okunabilir...